9 Mart 2007 Cuma

YUSUFELİ: CENNETİNE SAHİP ÇIK!

Yusufeli ve Artvin Dernek ve Vakıfları 25 Şubat 2007 tarihinde Ankara'da toplanarak Yusufeli barajı ve H.E.S. ve Çoruh Enerji Planı üzerinde konuyla ilgilenenlerin ve uzmanlarının katkılarıyla değerlendirme yapmıştır. Bu değerlendirmeleri yurttaşlarımızla paylaşmak amacıyla aşağıdaki bildiri hazırlanmıştır

"YUSUFELİ: CENNETİNE SAHİP ÇIK!" TOPLANTI SONUÇ BİLDİRİSİ

D.S.İ.Sosyal Hukuk Devleti kurumundan beklenen davranış ve tavırları göstermemiş, göstermemekte, göstermeyeceğini de açıkça belli etmektedir. Planın tümüyle, her proje ile ilgili hedef, bütüncül maliyet tahmini, uygulamada gerçekleşen maliyetler, süre uzatım sebepleri ve getirdiği yükler ve de işletmeye alınan yapılardaki elde edilen ürün maliyetleri hakkında yurttaşları ve ilgili tüzel kişilikleri doğru bilgilendirmemiştir.

Yusufeli barajı ihalesini alan firmalar ile yapımı üstlenmek isteyen firmalar arasında tüzel kişilik farkları vardır.

Projenin iptali hususunda mahkemeye müracaat edenlerin iddialarını duruşmalı olarak yargılayan Danıştay 10. Daire iddiaları haklı bularak projeyi iptal etmiş, buna karşılık temyiz görevi gören kurul duruşmasız, üyeler sadece dosyada evrak sayısına bakarak 10. Dairenin iptal gerekçelerini kale almadan kişisel kanaatle, iptal kararını bozmuştur.

Çevre Etkileme Değerlendirme raporu kredi verecek kurumun isteği üzerine raporu hazırlayan kuruluşun tabiriyle ısmarlama olarak, temel prensip olan ‘Bir proje için Çevre Etkileme Değerlendirme Raporunun hazırlanabilmesi için öncelikle Projenin bütün seçenekler içinde kaçınılmaz olduğu ispatlanmalıdır’ genel kuralına uymadan hazırlanmıştır.

Kamulaştırmalarda; yapıların ve özel tarım alanlarının özel kültürel değerleri, arazinin birim alandaki yıllık verim imkanı, tarım alanlarının yöre insanı hayatındaki önemi, bölge insanının yaşamda yararlandığı yapraklıklar, mezralar ve yaylalar üzerindeki hakları nazarı itibare alınmamıştır, alınmamaktadır, alınmayacağı anlaşılmaktadır.

Gerek Kamu kurumunun yöneticileri, gerek yapımı üstlenmek isteyen firmanın görevlileri yıllardır Yusufeli insanını ikna etme, yasal dayanağı olmayan yapıma yönelik faaliyetle yıldırma ve iş vaadiyle ümitlendirme yöntemleriyle yöresinden vazgeçirmeye, kamulaştırmada hakkından aza razı etmeye ve işiz bırakma korkusuyla yaşamaya zorlamaktadırlar. Devletine son derece saygılı Yusufeli insanı otuz yıldır yaşadığı belirsizlik nedeniyle travma yaşamış; ne olursa olsun diyen doğru karar veremez insan haline getirilmiştir. Bu bayındırlık (Zenginleştirme) eseri yaptığını iddia eden sosyal hukuk devletine yakışmayan haldir.

Şu an devam eden yapımlar çevrede; bölge ticaret hayatında, Erzurum ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin Karadenize çıkış güvenliğinde, yaban bitki ve hayvan türlerinin yaşamında büyük tahribat meydana getirmiş, getirmeye devam etmektedir ve gelecekte de Yusufeli barajının yapılması halinde bu durum katlanarak artacaktır.

Sadece bölgede üretilebilen binlerce yıllık Endemik Kültür bitkileri Yusufeli Zeytini, Yusufeli Pirinci ve Yusufeli Üzümü’nün ,onlarca endemik bitki ve hayvan türlerinin yaşam sahaları, kuşların Kuzey-Güney göç yolunda güvenli sığınak ve barınak sahası iklimiyle topoğrafyasıyla yok olacağı plan ve projelerde değerlendirilmemiştir.

Yıllardır bölge insanının çabası ve kültürel davranışlarının yarattığı cazibeyle gelişmekte olan Turizm büyük darbe yiyecek turizm yeni imkanlarıyla birlikte yok olacaktır. Bu hususu Çoruh Enerji Planı ve Yusufeli Barajı ve H.E.S. maliyetleri içermemektedir.

Basına intikal edebilen ödeme bilgilerine göre işletmeye alınmış olan Muratlı Baraj ve H.E.S.ı 814 milyon, Borçka Baraj ve H.E.S.ı 1199 milyon dolara mal olmuşlar, Deriner Barajı ve H.E.S.ı 7 008 milyon dolara, Yusufeli Barajı ve H.E.S. ı ise D.S.İ. hiç gerçekleşmemiş ihale rakamına ve inşa müddetine, dosyadaki tahminlerine ve öz kardeşi Deriner’deki yaşanan alt yapı maliyetlerine göre; 4 883 milyon , Deriner barajında yaşanan maliyetlere kıyasen bizim yaptığımız sıkıştırılmış maliyet tahminine göre 13 915 milyon,kuvvetle muhtemeldir ki 19 920 milyon dolara çevre;Ticari, Turizm, kültürel, vahşi hayvan ve bitki varlıkları ve sosyal kayıplar hariç mal olacaktır.

Eksik girdili bu gerçek maliyetlere göre bu santraller; özel sektörün H.E.Santrallerden ürettiği enerji maliyetlerine göre Muratlı’da 4 misli, Borçka’da 2 misli, Deriner’de 6-7 misli,Yusufeli barajı ve H.E.S. da ise D.S.İ. ihale rakamına göre 6 misli, Deriner gerçeklerinin altında maliyette 17 misli kuvvetle muhtemel olan gerçek maliyete göre 25 mislinden fazla bir maliyetle enerji üreteceklerdir. Çevre kayıpları bu maliyetlere dahil değildir. Bu maliyetlerle bu yatırımlara bayındırlık eseri demek için ‘aklı durduran bir darbeye muhatap olmak gerekir.Bu yatırımlar birer borç üretme fabrikası haline dönüşeceklerdir.

Buna karşılık özel sektörün çoğunluğu Doğu Karadeniz’de olmak üzere ülkemizde yapmakta olduğu, yapacağı santrallerle (Yamaç ve seldağınaklı dere santralleriyle) onlarca düşük yatırım maliyetleriyle, çevre ve kültür katliamı olmadan, insanları yerinden göç ettirmeden, mevcut tarım alanlarını kaybetmeden, Turizme ve ticari hayata darbe vurmadan, insanların varlıklarını değer fiatlarına yükselterek, ekilebilir Çoruh (Yusufeli) tipi tarım alanlarını 4e, 5e katlayarak, tesisin elektromekanik aksamının üretiminde ve kaynak temininde dışa bağımlı olmadan,Yusufeli ve havza insanını işe boğarak, çevreyi ihya ederek 2,5-3 sene içinde elektriğe kavuşmak varken bu planın dolayısıyla Yusufeli Barajı ve diğer Enerji barajlarının yapımında ısrarı çok tehlikeli ve izah edilemez buluyoruz.

Uluslararası anlayışlarda bir yatırım maliyetinin yüzde on beş sapması mümkün, yüzde elli sapması sui istimal; soruşturmayı gerektirir, yüzde yüz sapması ise ihanet olarak değerlendirilir.

Tamamen elektrik üretimi için yapıldığı bilinen bu planın üreteceği elektrik ve Tesis edeceği kurulu güç için harcanması gereken para her şey dahil 3 500 milyon ile 4 600 milyon dolar arasında olması gerekir. Oysa bu paranın iki misli sadece Deriner barajında heba edilmekte ve ülke geri dönülemez bir borç batağına itilmektedir.

Yusufeli barajı ve H.E.S.ından bir bayındırlık eseri olarak bahsedebilmemiz için kurulu gücü ve üreteceği enerjiye göre harcanması gereken para her şey, ama her şey dahil 575 ile775 milyon dolar arasında olmalıdır.
Bir başka açıdan bakıldığında:Bu baraj ve Santralın üretebileceği elektrik bedeliyle ödeyebileceği borç yıllık ençok 80 milyon dolar dır.Bunun açık ifadesi bu yapıya harcanacak her türlü masraf ve kayıpların; reel olarak yıllık yüzde 10-11 faiz ödenen bir dünyada 800 milyon doları geçmesi halinde devamlı büyüyen, ödenemez, her zaman patlayabilecek bir borç topu ile yaşamak olacaktır.

Oysa bu yapının bitmesi halinde üstlenilmesi gerekecek borç asla 15 milyar dolardan daha aşağı olmayacaktır. Böyle bir durumda Yatırımın yıllık faizinin 15 te birini ödeyemeyen bir yapıyı ülke hayrına yapılmış bir bayındırlık eseri olarak nitelemek mümkün değildir.

Çoruh Enerji Planının; barajların boşalttığı coğrafyanın gündemdeki haritaya hizmet etmesi,Yarattığı ve yaratacağı borçla ülkeye kısa zamanda diz çöktürmesi,Yusufeli insanı gibi Yurtsever insanları yerlerinden ve yarattıkları benzeri az bulunur iki bin yıllık kültürlerinden koparılması dolayısıyla teröre yol vermesi, barajların işgal edemediği alanların boşluk bırakmayacak biçimde, yerli ortaklarla hareket eden yabancı maden şirketlerine arama ruhsatlarıyla tahsis edilmesi olgularını önümüze koyduğumuz da,buna ilaveten aklın gereği menbadan başlaması gerekirken mansaptan başlayıp uydurma gerekçelerle menbaya doğru barajların yapılması şartını öne sürmesi, bizde bir ihanet planı olduğu inancını doğurmuştur.

Bu durumda bizler birer ihanet seyircisi olmamak; evlatlarımızın geleceğini karartmamak,Ülke bütünlüğünü korumak için bu ülkenin her yerinde her seviyede ve her köşede‘Ben bu ülkenin onurlu yurttaşıyım’ diyebilen herkesi bu planın uygulayıcılarına, akli, ahlaki, fikri, vicdani yardıma çağırıyoruz.Ve soruyoruz.!
Elektriği 2,5-3 senede üretmek, bölgeyi ve ülkeyi ihya etmek varken, onbeş yirmi sene beklemek, bir havzayı yok etmek, bir Kültürü tümüyle katletmek ülkeyi ödenemez bir borç girdabına atmanın anlamı ne.?Bu ihanet değil de nedir.?

Bu büyük ihanetin durdurulması için bizler başta hukuk yolu olmak üzere her yolda mücadelemize devam ederken ülkenin saygın hukukçularından hukuk desteği, milletimizi ülkemizin onurlu basın kuruluşlarından halkımızı bilgilendirme desteği, bilim kuruluşlarından fikri destek istiyoruz. Bu sadece bir avuç Yusufelili insanın görevi değildir.

Ve diyoruz ki! Bu planın uygulayıcıları planın ülkemiz hayrına olduğunu, Başta Yusufeli olmak üzere enerji barajlarının ülkemize zenginlik kattığını yüce milletimizin önünde bizlere ve bilim adamlarına anlatmadıkları müddetçe bizler; ülke bütünlüğümüzü koruma, evlatlarımızın geleceğini karartmama hususundaki meşru hakkımızı kullanmaya, bu ihanetin karşısında olmaya, durmaya her hal ve şartta devam edeceğiz.

Gücümüzü milletimizin selim aklından,aklımızı ve vicdanımızı Sevr yerine LOZANI imzalatanlardan besliyoruz.Baraj karşıtı gösterilerde canlarını veren Brezilyalıları rahmetle anıyoruz!

7 Mart 2007 Çarşamba

Yusufeli Barajı ve Küresel Isınma



25 Şubat 2007 tarihinde Ankara'da düzenlenen “YUSUFELİ:CENNETİNE SAHİP ÇIK” toplantısında, ufuk açıcı bir konuşma yapan Prof. Dr.İlyas YILMAZER'in Yusufeli Barajı ve Küresel Isınma başlıklı değerlendirme yazısı ve röportajı:

Yusufeli, Çoruh vadisi içerisinde dünyadaki cennetlerden birisidir. Munzur’umuzla, Allianoi’mizle ve Hasankeyf’imizle özdeştir. Ancak, hepsi de ayrı özellikleriyle dünyanın gözbebeği niteliğindedirler. Sinopluyum. Munzur’la 1973 ve Çoruh’la 1982 yılında tanıştım. Yıllardır da etki yarıçapım oranında bu tür uğraşlar içerisindeyim. Çok büyük kaleler de kazandık. Ancak, Zeugma gibi eşsiz servetlerimizi de göz yaşlarımızı içimize akıtarak kaybettik. Çünkü bizim sadece kafamız ve gönlümüz varken onların silahları ve zindanları vardı.

Erzurum ve Artvin illerinin sınırları içerisinde efsanevi gizemliliği içerisinde akışını sürdüren Çoruh, çevresine yaşam kaynağı olmuştur. Yusufeli de, bu nimetlerden yararlanan önemli bir ilçemizdir. İşte bu cennet Çoruh vadisi, ilkeleri emperyalizm ve yerli uşakları tarafından kurgulanan DSİ tarafından katledilmektedir (Emekçileriyle asla sorunumuz olmadı ve olmayacaktır da). Yaklaşık 16 barajın kurulacağı bu cennet vatan parçası cehenneme çevrilecektir.

Hem de ne uğruna biliyor musunuz? Birlikte bakalım.

Uşaklar bazen elektriği de keserek, “biz bu barajları yapmazsak ülke karanlığa gömülecektir” diye kamuoyunu yıldırırlar. “Sakın barajlara karşı çıkmayın....!” gibi tehditler savururlar. Hep aynı uydurma, gözdağı verme ve kandırma. Bu uşaklardan tiksiniyoruz.

Oysa, Anadolu’muzun sadece güneşi ve rüzgarı ülke gereksiniminin iki katından daha fazla enerji sunmaktadır. Nehir tipi santral ve seldağınaklık sistemiyle de;

ülke gereksiniminin üzerinde hidrolik enerjiyi, hem de barajların onda bir maliyetine, iki yıl gibi kısa bir sürede ve devlete de bir kuruş para harcatmadan yapabilecek öz kaynaklarımız var.

Dışardan aldığı doğal gaz ve kömürden elde ettiği elektriğin kW.saatini 15 sente satan uşaklar; yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan elde ettiğimiz elektriğe sadece 5 sent veriyor. Gerisini siz düşünün. Rüzgarımızı kullanmak için tam 1000 yıl beklemek zorundayız. Nasıl mı?

Bugünkü kurulu gücümüz 35 bin MW’tır. Teknik olarak rüzgar gizilgücümüz ise 80 bin MegaWatın üzerindedir. Bu, bir resmi rakamdır. Uzmanlarına göre gerçek değer 800 bin MW dolaylarındadır. Ancak EPDK denen kurum derki; yılda ancak 75 MW’a ruhsat veririm. Başına atanan Yusuf’a sorunca da “ne yapayım elamanım yok” der. Yüz binlerce mühendis ve mimarın boşta olduğu ve asgari ücretle çalıştığı ülkemizde elemanı yokmuş. Bu gerekçe, ancak ve ancak, emperyalizmin uşaklarına yakışır. Asla bizim insanımıza yakışmaz....!

Daha da acısı; Yusufeli barajının 40 yıllık elektrik geliri 30 milyar dolarken yapılan masrafın aynı dönemdeki geliri 300 milyar doların üzerindedir.

Dünyanın neresinde görülmüştür ki; 30 milyar dolar için 300 milyar dolar harcansın?

Dersimliler gibi Yusufelililerle de çok kalıcı dostluklarım oldu. Her ikisi için de canım pahasına kurtarma çalışması yaparken; bu can dostlarımdan çok tüm Anadolu insanlarının kurtuluşu için bu uğraşta yer aldım. Haklı gerekçemi bir değerli basın emekçisinin sorularına verdiğim yanıtlarda bulabilirsiniz (Ek II).

EK II.

KÜRESEL ISINMA KONUSUNDA SORULAR ve YANITLARI

1- Bugünlerde dünya kamuoyunu çokça meşgul eden bir konu var; ‘küresel ısınma’. Gelinen aşamada sorun dünyayı ve insan hayatını alt-üst edecek seviyeye ulaştı. Nedir küresel ısınma?

Yanıt 1:

Güneşli bir karlı – soğuk günde arabanızın içerisindesiniz. Güneş ışınları yüksek frekansta gelip camdan içeri girer. Ancak, konsülden yansıyan ışınlar düşük frekanslı olduğu için camdan dışarı çıkamaz. Arabanın içinde sıcaklık artmaya başlar. Dışarıda sıcaklık sıfırken arabanın içinde bir saat güneşte kalırsanız, sıcaklık 20 dereceyi aşar.

Aynı şekilde yüksek frekanslı güneş ışınları; atmosfer ve dışındaki gaz örtüsünü (katmanını) geçer ve yeryüzüne ulaşır. Ancak, yansıyan ışın düşük frekanslı olduğu için söz konusu gaz katmanlarını aşıp uzaya geri dönemez. Böylece yeryüzünde sıcaklık artmaya başlar. Söz konusu bu gazlar arabanın veya sebze serasının camı görevini görür. Bu gazların başında; fosil yakıtlı enerji kaynaklarının ve taşıtların çıkardığı egzoz gazı, barajların çıkardığı gazlar ve diğer endüstriyel gazlar gelir. Dünyada kendi doğal dengesi içerisinde yaklaşık 40 bin yılda bir küresel ısınma ve buzul çağı yaşanabilir. Ancak düşük boyutlu olduğu için sorunsuz atlatılır. Başka bir anlatımla yıllık ortalama ısı farkı 1,4 derece dolaylarındadır. Ancak, endüstrileşirken fosil yakıtların hunharca kullanılmasıyla atmosfer ve atmosferin dışı bu gazların oluşturduğu bir katmanla sarılır. Bu da, sıra dışı ısınmaya neden olmaktadır.

2- Bu sürece nasıl gelindi, temel etkenleri nelerdi?

Yanıt 2:

Bilinçsiz endüstrileşmek ve fosil yakıtların hunharca kullanılmasıyla küresel ısınma yaratılmıştır.

3- Küresel ısınmayla birlikte insanlığı kısa ve orta dönemde ne gibi tehlikeler bekliyor?

Yanıt 3:

Bu felaketleri düşünmek bile istemiyorum. Ancak, yine de bazı bilgiler verelim.

Bengaldeş, Hollanda, Güney Hindistan ve benzeri genç delta ve kıyı ülkelerinin %80’i deniz altına girer.Akdeniz ve daha güneyindeki benzer ülkeler susuzluktan kırılır. Toplu ölümler başlar. Munzur ve benzeri sıradağlar dünyanın gözbebeği yaşama yerleri olur.

Munzur için yaptığımız projenin değeri yılda 55 milyar dolardan yılda 550 milyar dolara fırlar. Barajlarla katledilmemiş olan tüm ana akarsuların beslenme havzaları ulusal park ilan edilir ve koruma altına alınır. İşte bunları gördüğümüz için Munzur, Çoruh, Yeşil ırmak, Fırtına vadisi ve diğer akarsularımızı korumak uğruna canımız pahasına çalışıyoruz. Düşman ise emperyalizmin içimizdeki uşaklarıdır.

4- Geçtiğimiz günlerde açıklanan BM raporunda küresel ısınma sorununda insan faaliyetlerinin büyük rolü olduğu belirtildi. Fakat bu insan faaliyetlerine kendi çıkarları doğrultusunda yön veren bir de sistem var kuşkusuz. Olanları ve olabilecekleri hesaba kattığınızda bu işin ana sorumlusu olarak kimleri görüyorsunuz?

Yanıt 4:

Bu felaketlerin tek sorumlusu: Dünyada azgın ve rakipsiz tekelci kapitalizmdir (emperyalizmdir). Ülkemizde ise bunların uşakları olan hükümet yetkilileridir. 26 kasım 1938’den günümüze yöneticiler emperyalistler ve onların uşakları tarafından belirlenmiştir. Bu işin sağı – solu veya askeri – sivili de yoktur. Ülkemiz için bir kurtuluş olan 1936 eğitmen okulları ve daha sonraki köy enstitüleri 1947 yılında kapatılmaya başlandı 1950’nin başında da tamamı kapatıldı. Japonya ve Çin bu eğitim kurumlarıyla devleşti. 1974 yılında da öğretmen okulları kapatıldı. 1978 yılında yüksek öğretmen okulları kapatıldı. 1982 yılında da Cuntaya kurdurulan YÖK ile de evrenkentlerde bilimin yeri filme bırakıldı. Üniversitelerde Anştayn (Einstein) olsanız emperyalistlerin dilinden 70 alamazsanız yükselemezsiniz. 24 yıldır ziraat fakültesi olan bir saygın evrenkentimizde dikili ağaç yok. Diğer fakülteler de farklı değildir. Bu oyun tam 2000 yıl önce Romalıların mısırlıları köleleştirmek için uyguladığı yöntemdir.

Bir ülkede eğitim yoksa bilim de olmaz. Bilimin olmadığı yerde de özgürlükler olmaz. Başbakan olacak tek kişi; Yasamayı (Meclisi), Yürütmeyi (Bakanları), Yargıyı (adalet bakanı aracılığıyla) oluşturur ve/veya seçtirir. Kısacası faşist diktatörlükle yönetiliyoruz. Böyle bir ortamda bilimsel uygulamaların yaşama geçmesini bekleyemeyiz. Bunun için tek çözüm yolu kamuoyunun doğru bilgilerle donatılmasıdır. İşte bu nedenle, hiç durmadan ülkemizde ve dünyada koşuşturuyoruz. Bu mücadele sonunda kesinlikle kazanacağız. Üzüldüğümüz tek şey, elde edilen nimetlerden grev kırıcı sarı sendikalar gibi bize karşı koyan uşaklar da yararlanacaklar. Her neyse, onlar da insandır deyip geçelim ve onurlu mücadelemizi bilimsel temellerde ve düzlemlerde sürdürelim. Çünkü, bu insan onuruna yakışır bir tavırdır.

1992 Kiyoto (Japonya) küresel ısınmayı engelleme sözleşmesine imza atmayan başta ABD emperyalizmi sözcüleri ve uşakları bu felaketin birinci derece sorumlularıdır. Ülkemizdeki uşaklara karşı verdiğimiz mücadeleyi de kazanmak üzereyiz. Çünkü su kayayı oyar. Bu suyun sertliğinden değil, inatla akışını sürdürmesindendir.

5- Kanadalı astrofizikçi iki ünlü biliminsanı, küresel ısınmaya dikkati çekerek, bunun insanların yeryüzünden yok olmasına dahi yol açabileceğini belirterek, yakın zamanda ise bir çok canlı türünün yok olacağı uyarısında bulundular. Bu iddialar karşısında siz neler söylemek istersiniz?

Yanıt 5:

Katılıyorum. Ancak, bilim insanları kamuoyunu yanına almayı da mutlaka becerecektir. Yerli uşaklar da becerileceklerin içerisindedir. Onlar da, erinde geçinde, onurlu yola kurban olacaklardır. Bu insanlığın bir sorunudur.



6- Küresel ısınmanın ülkemizdeki olası etkileri nelerdir?

Yanıt 6:

Kış ayında yağmur duasına çıkılmaya başlandı. Yetmez mi? Yukarıda değinilen konular bu sorunuza da yanıttır.

7- AKP hükümetinin küresel ısınmaya yönelik kurduğu komisyonun en ‘radikal’ olarak tanımlanan önerisi; mesai saatlerinin bir saat öne çekilmesi oldu. Komisyon ayrıca enerji tasarrufu için sokak aydınlatmasında güneş enerjisine geçilmesi ve daha az su kullanımı için sifon depolarının 6 litreden 4 litreye düşürülmesini öneriyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Yanıt 7:

Çağdışı, gerici ve insanlık düşmanı kafalar, ancak bu kadar yüzeysel düşünebilirler. Yüzlerce milyar dolarlık servetimiz Munzur kaynaklarını, emperyalizmin emriyle yok etmeye çalışan bunlar değil mi? Dünyada eşi benzeri olmayan ulusal servetimiz Çoruh vadisini doğasıyla ve kültürüyle yok etmeye çalışan bu gerici kafalar değil mi? 2000 yıllık Allianoi ve 12 bin yıllık Hasankeyf’i, hem de bir hiç uğruna yok etmeye çalışan bu bilimdışı kafalar değil mi? Çoruh’ta, Dicle’de ve diğer nehirlerimizde daha fazla enerjiyi yeraltı depolama ve seldağınaklık sistemiyle onda bir maliyetine vereceğimizi dünyaya haykırmamıza ve kabul ettirmemize karşın; bu zihinsel özürlüler saldırılarını sürdürmüyorlar mı? Bu küçük beyinler, yüzeysel ve göstermelik eylemlerle kamuoyunu yanıltmaya ve kandırmaya çalışmaktadırlar.

“Her koyun kendi bacağından asılır”’ı dayatarak halkı koyunlaştıran bunlar değil mi? “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diyerek kayıtsız şartsız itaati bunlar dayatmıyor mu? Barajla katledilecek Yusufeli’nin yeni yerleşim yeri için helikopterle yer seçimi yapmış. Yanında da bir sürü kişi. Oysa, yerleşim yerinin seçiminde 23 ayrı mühendislik ve mimarlık disiplini çalışır. Bu bilim dallarından hiçbirisini rüyasında bile göremeyen, yer seçimi çalışması yapıyor....! Onu da helikopterle yapıyor. Yanındakilerin de kayıtsız – şartsız alkışları. Birisi kalkar derki..! Bire zihinsel özürlüler...! uzaktan algılama diye bir yöntem var. Anadolu’nun her bir noktası renkli olarak elimizin altıdadır. Ağaçları bile tanıyabilirsiniz. Hatta İstenilen yerin jeolojisini ve jeotekniğini de kısa bir sürede yapıp sunabiliriz. Bu örnek her şeyi özetlemiyor mu? Erinde geçinde bu kamuoyu uyanacak. O gün her şey güzel olacak.

8- Sizce küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak olası mıdır? Bunun için neler yapılabilir?

Yanıt 8:

Elbette olasıdır. Öyle olmasa; biz neden bu dikenli, taşlı ve sarp aydınlık yolda ve bilimsel temelde her geçen gün hızımıza ivme kazandırıyoruz? Çözüm, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinden geçmektedir. Van’da herkesin hayal dediği köklü projeleri bu yaklaşımla yaşama geçirdik. Tüm Anadolu’muzda da bu başarıyı yakalayacağız. Su gibi aziz ve inatçı olunuz. Yeter.

Saygılarımızla,

Munzur – Hasankeyf – Allianoi – Yusufeli ve benzeri ulusal ve uluslararası servetleri koruma kurulları ve Van YYÜ – EDU adına,

Enerji Ulusal Çalışma Gurubu başkanı Prof.Dr. İlyas YILMAZER

Yusufeli´ye Baraj Tepkisi


26 Şubat 2007 Tarihli, Ortadoğu gazetesi'ndeki haber metni:

Yusufeli´ye Baraj Tepkisi

TÜRKİYE'nin debisi en yüksek, en hızlı akan ve en uzun nehirlerinden Çoruh üzerinde yapılması planlanan 10 barajdan biri olan Yusufeli Barajı, yöre insanının, çevrecilerin ve akademisyenlerin tepkilerini çekmeye devam ediyor. Baraj nedeniyle 7 bin insan göçedecek. Dün Ankara'da biraraya gelen tüm Türkiye'deki Artvin ve Yusufeli dernekleri, Yusufeli'ne baraj istemediklerini açıkladılar

Ilısu Barajı'nın yanı sıra Artvin'de Çoruh Nehri üzerinde yapılacak Yusufeli Barajı da hukuki süreç nedeniyle tıkandı.

Danıştay, Artvin'de Çoruh Nehri üzerinde yapımı planlanan Yusufeli ilçesini köyleriyle birlikte sular altında bırakacak 'Yusufeli Barajı ve HES (hidroelektrik santralı) projesi'ne vize vermedi. Ancak bundan sonra yaşananlar ise bir muammaya döndü. Hükümet geri adım atmamakta kararlı. Dün Ankara'da biraraya gelen tüm Türkiye'deki Artvin ve Yusufeli dernekleri, Yusufeli'ne baraj istemediklerini açıkladılar. Toplantıya bir çok sivil toplum kuruluşu da destek verdi.

Çoruh Nehri üzerine yapımı tasarlanan Muratlı, Borçka, Deriner, Artvin ve Yusufeli barajlarını kapsayan proje, öncelikle yatırımların büyüklüğü ve Artvin'de yol açacağı çevre gibi büyük değişiklikler nedeniyle özellikle son 10 yıldır ülke gündemini işgal ediyor. Bu projelerden Borçka Muratlı TBMM 85. Yıl Milli Egemenlik Barajı'nın yapımı geçen aylarda tamamlanmış ve hizmete açılmıştı.

7 bin insan göçedecek

Uluslararası şirketlerin bunlara ilgisi nedeniyle de gündemde olan barajlar arasında Yusufeli Barajı'nın özel bir yeri bulunuyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Yusufeli ilçesini gezmiş, baraj projesinin 1.5-2 milyar dolarlık proje olduğuna dikkat çekmişti. Erdoğan, baraj altında kalacak Yusufeli ilçesinin nereye taşınacağı konusuyla yakından ilgileneceği sözünü de vermişti. Enerji Bakanlığı baraj için ödenek ayırmıştı.

Çoruh Havzasın'daki Yusufeli barajı projesi hem bölge insanları hem de bilim çevrelerinde büyük tartışmaya yol açtı. Baraj, nüfusu 7 bin olan ilçe merkezini tümüyle sular altında bırakıp binlerce insanı göç ettirecek.

ÇED raporu yok

Yusufeli Belediye Başkanlığı, Kılıçkaya Belediye Başkanlığı, Yusufeli İlçesini Güzelleştirme Yaşatma ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği, projenin yapımından vazgeçilerek iptal edilmesi için hukuki mücadele başlatmıştı. İstemlerinin reddedilmesi 23 Temmuz 1997 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali istemiyle Danıştay'a dava açılmıştı. Dilekçede, Yusufeli'nin sular altında kalınca kurulacak yeni yerleşim yerinin altyapı, üstyapı ve yeniden kamu binalarının yapımının maliyetine dikkat çekilmiş, proje için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun hazırlanmasının zorunlu olduğu hatırlatılmıştı.