9 Mart 2007 Cuma

YUSUFELİ: CENNETİNE SAHİP ÇIK!

Yusufeli ve Artvin Dernek ve Vakıfları 25 Şubat 2007 tarihinde Ankara'da toplanarak Yusufeli barajı ve H.E.S. ve Çoruh Enerji Planı üzerinde konuyla ilgilenenlerin ve uzmanlarının katkılarıyla değerlendirme yapmıştır. Bu değerlendirmeleri yurttaşlarımızla paylaşmak amacıyla aşağıdaki bildiri hazırlanmıştır

"YUSUFELİ: CENNETİNE SAHİP ÇIK!" TOPLANTI SONUÇ BİLDİRİSİ

D.S.İ.Sosyal Hukuk Devleti kurumundan beklenen davranış ve tavırları göstermemiş, göstermemekte, göstermeyeceğini de açıkça belli etmektedir. Planın tümüyle, her proje ile ilgili hedef, bütüncül maliyet tahmini, uygulamada gerçekleşen maliyetler, süre uzatım sebepleri ve getirdiği yükler ve de işletmeye alınan yapılardaki elde edilen ürün maliyetleri hakkında yurttaşları ve ilgili tüzel kişilikleri doğru bilgilendirmemiştir.

Yusufeli barajı ihalesini alan firmalar ile yapımı üstlenmek isteyen firmalar arasında tüzel kişilik farkları vardır.

Projenin iptali hususunda mahkemeye müracaat edenlerin iddialarını duruşmalı olarak yargılayan Danıştay 10. Daire iddiaları haklı bularak projeyi iptal etmiş, buna karşılık temyiz görevi gören kurul duruşmasız, üyeler sadece dosyada evrak sayısına bakarak 10. Dairenin iptal gerekçelerini kale almadan kişisel kanaatle, iptal kararını bozmuştur.

Çevre Etkileme Değerlendirme raporu kredi verecek kurumun isteği üzerine raporu hazırlayan kuruluşun tabiriyle ısmarlama olarak, temel prensip olan ‘Bir proje için Çevre Etkileme Değerlendirme Raporunun hazırlanabilmesi için öncelikle Projenin bütün seçenekler içinde kaçınılmaz olduğu ispatlanmalıdır’ genel kuralına uymadan hazırlanmıştır.

Kamulaştırmalarda; yapıların ve özel tarım alanlarının özel kültürel değerleri, arazinin birim alandaki yıllık verim imkanı, tarım alanlarının yöre insanı hayatındaki önemi, bölge insanının yaşamda yararlandığı yapraklıklar, mezralar ve yaylalar üzerindeki hakları nazarı itibare alınmamıştır, alınmamaktadır, alınmayacağı anlaşılmaktadır.

Gerek Kamu kurumunun yöneticileri, gerek yapımı üstlenmek isteyen firmanın görevlileri yıllardır Yusufeli insanını ikna etme, yasal dayanağı olmayan yapıma yönelik faaliyetle yıldırma ve iş vaadiyle ümitlendirme yöntemleriyle yöresinden vazgeçirmeye, kamulaştırmada hakkından aza razı etmeye ve işiz bırakma korkusuyla yaşamaya zorlamaktadırlar. Devletine son derece saygılı Yusufeli insanı otuz yıldır yaşadığı belirsizlik nedeniyle travma yaşamış; ne olursa olsun diyen doğru karar veremez insan haline getirilmiştir. Bu bayındırlık (Zenginleştirme) eseri yaptığını iddia eden sosyal hukuk devletine yakışmayan haldir.

Şu an devam eden yapımlar çevrede; bölge ticaret hayatında, Erzurum ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin Karadenize çıkış güvenliğinde, yaban bitki ve hayvan türlerinin yaşamında büyük tahribat meydana getirmiş, getirmeye devam etmektedir ve gelecekte de Yusufeli barajının yapılması halinde bu durum katlanarak artacaktır.

Sadece bölgede üretilebilen binlerce yıllık Endemik Kültür bitkileri Yusufeli Zeytini, Yusufeli Pirinci ve Yusufeli Üzümü’nün ,onlarca endemik bitki ve hayvan türlerinin yaşam sahaları, kuşların Kuzey-Güney göç yolunda güvenli sığınak ve barınak sahası iklimiyle topoğrafyasıyla yok olacağı plan ve projelerde değerlendirilmemiştir.

Yıllardır bölge insanının çabası ve kültürel davranışlarının yarattığı cazibeyle gelişmekte olan Turizm büyük darbe yiyecek turizm yeni imkanlarıyla birlikte yok olacaktır. Bu hususu Çoruh Enerji Planı ve Yusufeli Barajı ve H.E.S. maliyetleri içermemektedir.

Basına intikal edebilen ödeme bilgilerine göre işletmeye alınmış olan Muratlı Baraj ve H.E.S.ı 814 milyon, Borçka Baraj ve H.E.S.ı 1199 milyon dolara mal olmuşlar, Deriner Barajı ve H.E.S.ı 7 008 milyon dolara, Yusufeli Barajı ve H.E.S. ı ise D.S.İ. hiç gerçekleşmemiş ihale rakamına ve inşa müddetine, dosyadaki tahminlerine ve öz kardeşi Deriner’deki yaşanan alt yapı maliyetlerine göre; 4 883 milyon , Deriner barajında yaşanan maliyetlere kıyasen bizim yaptığımız sıkıştırılmış maliyet tahminine göre 13 915 milyon,kuvvetle muhtemeldir ki 19 920 milyon dolara çevre;Ticari, Turizm, kültürel, vahşi hayvan ve bitki varlıkları ve sosyal kayıplar hariç mal olacaktır.

Eksik girdili bu gerçek maliyetlere göre bu santraller; özel sektörün H.E.Santrallerden ürettiği enerji maliyetlerine göre Muratlı’da 4 misli, Borçka’da 2 misli, Deriner’de 6-7 misli,Yusufeli barajı ve H.E.S. da ise D.S.İ. ihale rakamına göre 6 misli, Deriner gerçeklerinin altında maliyette 17 misli kuvvetle muhtemel olan gerçek maliyete göre 25 mislinden fazla bir maliyetle enerji üreteceklerdir. Çevre kayıpları bu maliyetlere dahil değildir. Bu maliyetlerle bu yatırımlara bayındırlık eseri demek için ‘aklı durduran bir darbeye muhatap olmak gerekir.Bu yatırımlar birer borç üretme fabrikası haline dönüşeceklerdir.

Buna karşılık özel sektörün çoğunluğu Doğu Karadeniz’de olmak üzere ülkemizde yapmakta olduğu, yapacağı santrallerle (Yamaç ve seldağınaklı dere santralleriyle) onlarca düşük yatırım maliyetleriyle, çevre ve kültür katliamı olmadan, insanları yerinden göç ettirmeden, mevcut tarım alanlarını kaybetmeden, Turizme ve ticari hayata darbe vurmadan, insanların varlıklarını değer fiatlarına yükselterek, ekilebilir Çoruh (Yusufeli) tipi tarım alanlarını 4e, 5e katlayarak, tesisin elektromekanik aksamının üretiminde ve kaynak temininde dışa bağımlı olmadan,Yusufeli ve havza insanını işe boğarak, çevreyi ihya ederek 2,5-3 sene içinde elektriğe kavuşmak varken bu planın dolayısıyla Yusufeli Barajı ve diğer Enerji barajlarının yapımında ısrarı çok tehlikeli ve izah edilemez buluyoruz.

Uluslararası anlayışlarda bir yatırım maliyetinin yüzde on beş sapması mümkün, yüzde elli sapması sui istimal; soruşturmayı gerektirir, yüzde yüz sapması ise ihanet olarak değerlendirilir.

Tamamen elektrik üretimi için yapıldığı bilinen bu planın üreteceği elektrik ve Tesis edeceği kurulu güç için harcanması gereken para her şey dahil 3 500 milyon ile 4 600 milyon dolar arasında olması gerekir. Oysa bu paranın iki misli sadece Deriner barajında heba edilmekte ve ülke geri dönülemez bir borç batağına itilmektedir.

Yusufeli barajı ve H.E.S.ından bir bayındırlık eseri olarak bahsedebilmemiz için kurulu gücü ve üreteceği enerjiye göre harcanması gereken para her şey, ama her şey dahil 575 ile775 milyon dolar arasında olmalıdır.
Bir başka açıdan bakıldığında:Bu baraj ve Santralın üretebileceği elektrik bedeliyle ödeyebileceği borç yıllık ençok 80 milyon dolar dır.Bunun açık ifadesi bu yapıya harcanacak her türlü masraf ve kayıpların; reel olarak yıllık yüzde 10-11 faiz ödenen bir dünyada 800 milyon doları geçmesi halinde devamlı büyüyen, ödenemez, her zaman patlayabilecek bir borç topu ile yaşamak olacaktır.

Oysa bu yapının bitmesi halinde üstlenilmesi gerekecek borç asla 15 milyar dolardan daha aşağı olmayacaktır. Böyle bir durumda Yatırımın yıllık faizinin 15 te birini ödeyemeyen bir yapıyı ülke hayrına yapılmış bir bayındırlık eseri olarak nitelemek mümkün değildir.

Çoruh Enerji Planının; barajların boşalttığı coğrafyanın gündemdeki haritaya hizmet etmesi,Yarattığı ve yaratacağı borçla ülkeye kısa zamanda diz çöktürmesi,Yusufeli insanı gibi Yurtsever insanları yerlerinden ve yarattıkları benzeri az bulunur iki bin yıllık kültürlerinden koparılması dolayısıyla teröre yol vermesi, barajların işgal edemediği alanların boşluk bırakmayacak biçimde, yerli ortaklarla hareket eden yabancı maden şirketlerine arama ruhsatlarıyla tahsis edilmesi olgularını önümüze koyduğumuz da,buna ilaveten aklın gereği menbadan başlaması gerekirken mansaptan başlayıp uydurma gerekçelerle menbaya doğru barajların yapılması şartını öne sürmesi, bizde bir ihanet planı olduğu inancını doğurmuştur.

Bu durumda bizler birer ihanet seyircisi olmamak; evlatlarımızın geleceğini karartmamak,Ülke bütünlüğünü korumak için bu ülkenin her yerinde her seviyede ve her köşede‘Ben bu ülkenin onurlu yurttaşıyım’ diyebilen herkesi bu planın uygulayıcılarına, akli, ahlaki, fikri, vicdani yardıma çağırıyoruz.Ve soruyoruz.!
Elektriği 2,5-3 senede üretmek, bölgeyi ve ülkeyi ihya etmek varken, onbeş yirmi sene beklemek, bir havzayı yok etmek, bir Kültürü tümüyle katletmek ülkeyi ödenemez bir borç girdabına atmanın anlamı ne.?Bu ihanet değil de nedir.?

Bu büyük ihanetin durdurulması için bizler başta hukuk yolu olmak üzere her yolda mücadelemize devam ederken ülkenin saygın hukukçularından hukuk desteği, milletimizi ülkemizin onurlu basın kuruluşlarından halkımızı bilgilendirme desteği, bilim kuruluşlarından fikri destek istiyoruz. Bu sadece bir avuç Yusufelili insanın görevi değildir.

Ve diyoruz ki! Bu planın uygulayıcıları planın ülkemiz hayrına olduğunu, Başta Yusufeli olmak üzere enerji barajlarının ülkemize zenginlik kattığını yüce milletimizin önünde bizlere ve bilim adamlarına anlatmadıkları müddetçe bizler; ülke bütünlüğümüzü koruma, evlatlarımızın geleceğini karartmama hususundaki meşru hakkımızı kullanmaya, bu ihanetin karşısında olmaya, durmaya her hal ve şartta devam edeceğiz.

Gücümüzü milletimizin selim aklından,aklımızı ve vicdanımızı Sevr yerine LOZANI imzalatanlardan besliyoruz.Baraj karşıtı gösterilerde canlarını veren Brezilyalıları rahmetle anıyoruz!

7 Mart 2007 Çarşamba

Yusufeli Barajı ve Küresel Isınma



25 Şubat 2007 tarihinde Ankara'da düzenlenen “YUSUFELİ:CENNETİNE SAHİP ÇIK” toplantısında, ufuk açıcı bir konuşma yapan Prof. Dr.İlyas YILMAZER'in Yusufeli Barajı ve Küresel Isınma başlıklı değerlendirme yazısı ve röportajı:

Yusufeli, Çoruh vadisi içerisinde dünyadaki cennetlerden birisidir. Munzur’umuzla, Allianoi’mizle ve Hasankeyf’imizle özdeştir. Ancak, hepsi de ayrı özellikleriyle dünyanın gözbebeği niteliğindedirler. Sinopluyum. Munzur’la 1973 ve Çoruh’la 1982 yılında tanıştım. Yıllardır da etki yarıçapım oranında bu tür uğraşlar içerisindeyim. Çok büyük kaleler de kazandık. Ancak, Zeugma gibi eşsiz servetlerimizi de göz yaşlarımızı içimize akıtarak kaybettik. Çünkü bizim sadece kafamız ve gönlümüz varken onların silahları ve zindanları vardı.

Erzurum ve Artvin illerinin sınırları içerisinde efsanevi gizemliliği içerisinde akışını sürdüren Çoruh, çevresine yaşam kaynağı olmuştur. Yusufeli de, bu nimetlerden yararlanan önemli bir ilçemizdir. İşte bu cennet Çoruh vadisi, ilkeleri emperyalizm ve yerli uşakları tarafından kurgulanan DSİ tarafından katledilmektedir (Emekçileriyle asla sorunumuz olmadı ve olmayacaktır da). Yaklaşık 16 barajın kurulacağı bu cennet vatan parçası cehenneme çevrilecektir.

Hem de ne uğruna biliyor musunuz? Birlikte bakalım.

Uşaklar bazen elektriği de keserek, “biz bu barajları yapmazsak ülke karanlığa gömülecektir” diye kamuoyunu yıldırırlar. “Sakın barajlara karşı çıkmayın....!” gibi tehditler savururlar. Hep aynı uydurma, gözdağı verme ve kandırma. Bu uşaklardan tiksiniyoruz.

Oysa, Anadolu’muzun sadece güneşi ve rüzgarı ülke gereksiniminin iki katından daha fazla enerji sunmaktadır. Nehir tipi santral ve seldağınaklık sistemiyle de;

ülke gereksiniminin üzerinde hidrolik enerjiyi, hem de barajların onda bir maliyetine, iki yıl gibi kısa bir sürede ve devlete de bir kuruş para harcatmadan yapabilecek öz kaynaklarımız var.

Dışardan aldığı doğal gaz ve kömürden elde ettiği elektriğin kW.saatini 15 sente satan uşaklar; yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan elde ettiğimiz elektriğe sadece 5 sent veriyor. Gerisini siz düşünün. Rüzgarımızı kullanmak için tam 1000 yıl beklemek zorundayız. Nasıl mı?

Bugünkü kurulu gücümüz 35 bin MW’tır. Teknik olarak rüzgar gizilgücümüz ise 80 bin MegaWatın üzerindedir. Bu, bir resmi rakamdır. Uzmanlarına göre gerçek değer 800 bin MW dolaylarındadır. Ancak EPDK denen kurum derki; yılda ancak 75 MW’a ruhsat veririm. Başına atanan Yusuf’a sorunca da “ne yapayım elamanım yok” der. Yüz binlerce mühendis ve mimarın boşta olduğu ve asgari ücretle çalıştığı ülkemizde elemanı yokmuş. Bu gerekçe, ancak ve ancak, emperyalizmin uşaklarına yakışır. Asla bizim insanımıza yakışmaz....!

Daha da acısı; Yusufeli barajının 40 yıllık elektrik geliri 30 milyar dolarken yapılan masrafın aynı dönemdeki geliri 300 milyar doların üzerindedir.

Dünyanın neresinde görülmüştür ki; 30 milyar dolar için 300 milyar dolar harcansın?

Dersimliler gibi Yusufelililerle de çok kalıcı dostluklarım oldu. Her ikisi için de canım pahasına kurtarma çalışması yaparken; bu can dostlarımdan çok tüm Anadolu insanlarının kurtuluşu için bu uğraşta yer aldım. Haklı gerekçemi bir değerli basın emekçisinin sorularına verdiğim yanıtlarda bulabilirsiniz (Ek II).

EK II.

KÜRESEL ISINMA KONUSUNDA SORULAR ve YANITLARI

1- Bugünlerde dünya kamuoyunu çokça meşgul eden bir konu var; ‘küresel ısınma’. Gelinen aşamada sorun dünyayı ve insan hayatını alt-üst edecek seviyeye ulaştı. Nedir küresel ısınma?

Yanıt 1:

Güneşli bir karlı – soğuk günde arabanızın içerisindesiniz. Güneş ışınları yüksek frekansta gelip camdan içeri girer. Ancak, konsülden yansıyan ışınlar düşük frekanslı olduğu için camdan dışarı çıkamaz. Arabanın içinde sıcaklık artmaya başlar. Dışarıda sıcaklık sıfırken arabanın içinde bir saat güneşte kalırsanız, sıcaklık 20 dereceyi aşar.

Aynı şekilde yüksek frekanslı güneş ışınları; atmosfer ve dışındaki gaz örtüsünü (katmanını) geçer ve yeryüzüne ulaşır. Ancak, yansıyan ışın düşük frekanslı olduğu için söz konusu gaz katmanlarını aşıp uzaya geri dönemez. Böylece yeryüzünde sıcaklık artmaya başlar. Söz konusu bu gazlar arabanın veya sebze serasının camı görevini görür. Bu gazların başında; fosil yakıtlı enerji kaynaklarının ve taşıtların çıkardığı egzoz gazı, barajların çıkardığı gazlar ve diğer endüstriyel gazlar gelir. Dünyada kendi doğal dengesi içerisinde yaklaşık 40 bin yılda bir küresel ısınma ve buzul çağı yaşanabilir. Ancak düşük boyutlu olduğu için sorunsuz atlatılır. Başka bir anlatımla yıllık ortalama ısı farkı 1,4 derece dolaylarındadır. Ancak, endüstrileşirken fosil yakıtların hunharca kullanılmasıyla atmosfer ve atmosferin dışı bu gazların oluşturduğu bir katmanla sarılır. Bu da, sıra dışı ısınmaya neden olmaktadır.

2- Bu sürece nasıl gelindi, temel etkenleri nelerdi?

Yanıt 2:

Bilinçsiz endüstrileşmek ve fosil yakıtların hunharca kullanılmasıyla küresel ısınma yaratılmıştır.

3- Küresel ısınmayla birlikte insanlığı kısa ve orta dönemde ne gibi tehlikeler bekliyor?

Yanıt 3:

Bu felaketleri düşünmek bile istemiyorum. Ancak, yine de bazı bilgiler verelim.

Bengaldeş, Hollanda, Güney Hindistan ve benzeri genç delta ve kıyı ülkelerinin %80’i deniz altına girer.Akdeniz ve daha güneyindeki benzer ülkeler susuzluktan kırılır. Toplu ölümler başlar. Munzur ve benzeri sıradağlar dünyanın gözbebeği yaşama yerleri olur.

Munzur için yaptığımız projenin değeri yılda 55 milyar dolardan yılda 550 milyar dolara fırlar. Barajlarla katledilmemiş olan tüm ana akarsuların beslenme havzaları ulusal park ilan edilir ve koruma altına alınır. İşte bunları gördüğümüz için Munzur, Çoruh, Yeşil ırmak, Fırtına vadisi ve diğer akarsularımızı korumak uğruna canımız pahasına çalışıyoruz. Düşman ise emperyalizmin içimizdeki uşaklarıdır.

4- Geçtiğimiz günlerde açıklanan BM raporunda küresel ısınma sorununda insan faaliyetlerinin büyük rolü olduğu belirtildi. Fakat bu insan faaliyetlerine kendi çıkarları doğrultusunda yön veren bir de sistem var kuşkusuz. Olanları ve olabilecekleri hesaba kattığınızda bu işin ana sorumlusu olarak kimleri görüyorsunuz?

Yanıt 4:

Bu felaketlerin tek sorumlusu: Dünyada azgın ve rakipsiz tekelci kapitalizmdir (emperyalizmdir). Ülkemizde ise bunların uşakları olan hükümet yetkilileridir. 26 kasım 1938’den günümüze yöneticiler emperyalistler ve onların uşakları tarafından belirlenmiştir. Bu işin sağı – solu veya askeri – sivili de yoktur. Ülkemiz için bir kurtuluş olan 1936 eğitmen okulları ve daha sonraki köy enstitüleri 1947 yılında kapatılmaya başlandı 1950’nin başında da tamamı kapatıldı. Japonya ve Çin bu eğitim kurumlarıyla devleşti. 1974 yılında da öğretmen okulları kapatıldı. 1978 yılında yüksek öğretmen okulları kapatıldı. 1982 yılında da Cuntaya kurdurulan YÖK ile de evrenkentlerde bilimin yeri filme bırakıldı. Üniversitelerde Anştayn (Einstein) olsanız emperyalistlerin dilinden 70 alamazsanız yükselemezsiniz. 24 yıldır ziraat fakültesi olan bir saygın evrenkentimizde dikili ağaç yok. Diğer fakülteler de farklı değildir. Bu oyun tam 2000 yıl önce Romalıların mısırlıları köleleştirmek için uyguladığı yöntemdir.

Bir ülkede eğitim yoksa bilim de olmaz. Bilimin olmadığı yerde de özgürlükler olmaz. Başbakan olacak tek kişi; Yasamayı (Meclisi), Yürütmeyi (Bakanları), Yargıyı (adalet bakanı aracılığıyla) oluşturur ve/veya seçtirir. Kısacası faşist diktatörlükle yönetiliyoruz. Böyle bir ortamda bilimsel uygulamaların yaşama geçmesini bekleyemeyiz. Bunun için tek çözüm yolu kamuoyunun doğru bilgilerle donatılmasıdır. İşte bu nedenle, hiç durmadan ülkemizde ve dünyada koşuşturuyoruz. Bu mücadele sonunda kesinlikle kazanacağız. Üzüldüğümüz tek şey, elde edilen nimetlerden grev kırıcı sarı sendikalar gibi bize karşı koyan uşaklar da yararlanacaklar. Her neyse, onlar da insandır deyip geçelim ve onurlu mücadelemizi bilimsel temellerde ve düzlemlerde sürdürelim. Çünkü, bu insan onuruna yakışır bir tavırdır.

1992 Kiyoto (Japonya) küresel ısınmayı engelleme sözleşmesine imza atmayan başta ABD emperyalizmi sözcüleri ve uşakları bu felaketin birinci derece sorumlularıdır. Ülkemizdeki uşaklara karşı verdiğimiz mücadeleyi de kazanmak üzereyiz. Çünkü su kayayı oyar. Bu suyun sertliğinden değil, inatla akışını sürdürmesindendir.

5- Kanadalı astrofizikçi iki ünlü biliminsanı, küresel ısınmaya dikkati çekerek, bunun insanların yeryüzünden yok olmasına dahi yol açabileceğini belirterek, yakın zamanda ise bir çok canlı türünün yok olacağı uyarısında bulundular. Bu iddialar karşısında siz neler söylemek istersiniz?

Yanıt 5:

Katılıyorum. Ancak, bilim insanları kamuoyunu yanına almayı da mutlaka becerecektir. Yerli uşaklar da becerileceklerin içerisindedir. Onlar da, erinde geçinde, onurlu yola kurban olacaklardır. Bu insanlığın bir sorunudur.



6- Küresel ısınmanın ülkemizdeki olası etkileri nelerdir?

Yanıt 6:

Kış ayında yağmur duasına çıkılmaya başlandı. Yetmez mi? Yukarıda değinilen konular bu sorunuza da yanıttır.

7- AKP hükümetinin küresel ısınmaya yönelik kurduğu komisyonun en ‘radikal’ olarak tanımlanan önerisi; mesai saatlerinin bir saat öne çekilmesi oldu. Komisyon ayrıca enerji tasarrufu için sokak aydınlatmasında güneş enerjisine geçilmesi ve daha az su kullanımı için sifon depolarının 6 litreden 4 litreye düşürülmesini öneriyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Yanıt 7:

Çağdışı, gerici ve insanlık düşmanı kafalar, ancak bu kadar yüzeysel düşünebilirler. Yüzlerce milyar dolarlık servetimiz Munzur kaynaklarını, emperyalizmin emriyle yok etmeye çalışan bunlar değil mi? Dünyada eşi benzeri olmayan ulusal servetimiz Çoruh vadisini doğasıyla ve kültürüyle yok etmeye çalışan bu gerici kafalar değil mi? 2000 yıllık Allianoi ve 12 bin yıllık Hasankeyf’i, hem de bir hiç uğruna yok etmeye çalışan bu bilimdışı kafalar değil mi? Çoruh’ta, Dicle’de ve diğer nehirlerimizde daha fazla enerjiyi yeraltı depolama ve seldağınaklık sistemiyle onda bir maliyetine vereceğimizi dünyaya haykırmamıza ve kabul ettirmemize karşın; bu zihinsel özürlüler saldırılarını sürdürmüyorlar mı? Bu küçük beyinler, yüzeysel ve göstermelik eylemlerle kamuoyunu yanıltmaya ve kandırmaya çalışmaktadırlar.

“Her koyun kendi bacağından asılır”’ı dayatarak halkı koyunlaştıran bunlar değil mi? “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diyerek kayıtsız şartsız itaati bunlar dayatmıyor mu? Barajla katledilecek Yusufeli’nin yeni yerleşim yeri için helikopterle yer seçimi yapmış. Yanında da bir sürü kişi. Oysa, yerleşim yerinin seçiminde 23 ayrı mühendislik ve mimarlık disiplini çalışır. Bu bilim dallarından hiçbirisini rüyasında bile göremeyen, yer seçimi çalışması yapıyor....! Onu da helikopterle yapıyor. Yanındakilerin de kayıtsız – şartsız alkışları. Birisi kalkar derki..! Bire zihinsel özürlüler...! uzaktan algılama diye bir yöntem var. Anadolu’nun her bir noktası renkli olarak elimizin altıdadır. Ağaçları bile tanıyabilirsiniz. Hatta İstenilen yerin jeolojisini ve jeotekniğini de kısa bir sürede yapıp sunabiliriz. Bu örnek her şeyi özetlemiyor mu? Erinde geçinde bu kamuoyu uyanacak. O gün her şey güzel olacak.

8- Sizce küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak olası mıdır? Bunun için neler yapılabilir?

Yanıt 8:

Elbette olasıdır. Öyle olmasa; biz neden bu dikenli, taşlı ve sarp aydınlık yolda ve bilimsel temelde her geçen gün hızımıza ivme kazandırıyoruz? Çözüm, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinden geçmektedir. Van’da herkesin hayal dediği köklü projeleri bu yaklaşımla yaşama geçirdik. Tüm Anadolu’muzda da bu başarıyı yakalayacağız. Su gibi aziz ve inatçı olunuz. Yeter.

Saygılarımızla,

Munzur – Hasankeyf – Allianoi – Yusufeli ve benzeri ulusal ve uluslararası servetleri koruma kurulları ve Van YYÜ – EDU adına,

Enerji Ulusal Çalışma Gurubu başkanı Prof.Dr. İlyas YILMAZER

Yusufeli´ye Baraj Tepkisi


26 Şubat 2007 Tarihli, Ortadoğu gazetesi'ndeki haber metni:

Yusufeli´ye Baraj Tepkisi

TÜRKİYE'nin debisi en yüksek, en hızlı akan ve en uzun nehirlerinden Çoruh üzerinde yapılması planlanan 10 barajdan biri olan Yusufeli Barajı, yöre insanının, çevrecilerin ve akademisyenlerin tepkilerini çekmeye devam ediyor. Baraj nedeniyle 7 bin insan göçedecek. Dün Ankara'da biraraya gelen tüm Türkiye'deki Artvin ve Yusufeli dernekleri, Yusufeli'ne baraj istemediklerini açıkladılar

Ilısu Barajı'nın yanı sıra Artvin'de Çoruh Nehri üzerinde yapılacak Yusufeli Barajı da hukuki süreç nedeniyle tıkandı.

Danıştay, Artvin'de Çoruh Nehri üzerinde yapımı planlanan Yusufeli ilçesini köyleriyle birlikte sular altında bırakacak 'Yusufeli Barajı ve HES (hidroelektrik santralı) projesi'ne vize vermedi. Ancak bundan sonra yaşananlar ise bir muammaya döndü. Hükümet geri adım atmamakta kararlı. Dün Ankara'da biraraya gelen tüm Türkiye'deki Artvin ve Yusufeli dernekleri, Yusufeli'ne baraj istemediklerini açıkladılar. Toplantıya bir çok sivil toplum kuruluşu da destek verdi.

Çoruh Nehri üzerine yapımı tasarlanan Muratlı, Borçka, Deriner, Artvin ve Yusufeli barajlarını kapsayan proje, öncelikle yatırımların büyüklüğü ve Artvin'de yol açacağı çevre gibi büyük değişiklikler nedeniyle özellikle son 10 yıldır ülke gündemini işgal ediyor. Bu projelerden Borçka Muratlı TBMM 85. Yıl Milli Egemenlik Barajı'nın yapımı geçen aylarda tamamlanmış ve hizmete açılmıştı.

7 bin insan göçedecek

Uluslararası şirketlerin bunlara ilgisi nedeniyle de gündemde olan barajlar arasında Yusufeli Barajı'nın özel bir yeri bulunuyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Yusufeli ilçesini gezmiş, baraj projesinin 1.5-2 milyar dolarlık proje olduğuna dikkat çekmişti. Erdoğan, baraj altında kalacak Yusufeli ilçesinin nereye taşınacağı konusuyla yakından ilgileneceği sözünü de vermişti. Enerji Bakanlığı baraj için ödenek ayırmıştı.

Çoruh Havzasın'daki Yusufeli barajı projesi hem bölge insanları hem de bilim çevrelerinde büyük tartışmaya yol açtı. Baraj, nüfusu 7 bin olan ilçe merkezini tümüyle sular altında bırakıp binlerce insanı göç ettirecek.

ÇED raporu yok

Yusufeli Belediye Başkanlığı, Kılıçkaya Belediye Başkanlığı, Yusufeli İlçesini Güzelleştirme Yaşatma ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği, projenin yapımından vazgeçilerek iptal edilmesi için hukuki mücadele başlatmıştı. İstemlerinin reddedilmesi 23 Temmuz 1997 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali istemiyle Danıştay'a dava açılmıştı. Dilekçede, Yusufeli'nin sular altında kalınca kurulacak yeni yerleşim yerinin altyapı, üstyapı ve yeniden kamu binalarının yapımının maliyetine dikkat çekilmiş, proje için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun hazırlanmasının zorunlu olduğu hatırlatılmıştı.

19 Şubat 2007 Pazartesi

"Türkiye'nin Amazonu" Baraj Tehdidinden Kurtulmak İstiyor


1 Ekim 2006 tarihli http://www.birgun.net yayınlanan Bahar Erkum imzalı haber:

"Türkiye'nin Amazonu" baraj tehdidinden kurtulmak istiyor


Türkiye'nin debisi en yüksek, en hızlı akan ve en uzun nehirlerinden Çoruh Nehri üzerinde yapılması planlanan 10 barajdan biri olan Yusufeli Barajı, yöre insanının, çevrecilerin ve akademisyenlerin tepkilerini çekmeye devam ediyor.

Çoruh Nehri üzerindeki barajlar tamamlandığında; nehir, vadi ve nehri besleyen dereler ortadan kalkacak ve kilometrelerce uzayan birbirine bağlı yapay göller serisi ortaya çıkacak. Türkiye'nin toplam elektriğinin yüzde 7'sini sağlayacak bu yatırımın bedeli ise, çok zengin bir coğrafyanın tüm zenginlikleriyle beraber yok edilmesi.

'TEKRAR TEKRAR DÜŞÜNÜLMELİ'
Hidrobiyolog-Çevre Uzmanı Hüseyin Avni Özen, Yusufeli Barajı'yla birlikte başta yöredeki iklimin değişeceğini ve buna bağlı olarak yöreye has bir çok canlı türünün ortadan kalkacağını söyledi. Özen, dünyanın sayılı vahşi yaşam alanlarından bir olan ve Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilen Yusufeli'nin sular altında kalacağını ve sahip olduğu çok değerli tarım topraklarını da kaybedeceğini belirtti. Çoruh Nehri'nin Yusufeli Havzası'ndaki bölümünün,dünyanın en önemli 2. rafting parkuru kabul edildiğini belirten Özen; "Dünya için Amazon Ormanları neyse, Türkiye'de de Doğu Karadeniz'in önemi aynıdır. Bu topraklar ülkemizin geleceğidir. Tercih, kamu yararına yapılmalıdır ve yusufeli barajı tekrar tekrar düşünülmelidir" dedi.

'YATIRIM KAMU YARARINA DEĞİL'
Yusufeli Belediyesi ve Yusufeli Kültürel Varlıkları Koruma ve Yaşatma Derneği'de ortak bildirgelerinde, baraja karşı çıkanlara vatan haini damgasını yapıştıranları yatırımın kamu yararına olduğunu anlatmaya ve ispatlamaya davet etti. Belediye ve Dernek yetkilileri, bildirgelerinde, "Bizler, ülkemizin seçilmiş, atanmış her kademedeki insanını, bilim adamlarını, bu ülkenin geleceğini daha gönençli görmek için fikir üretenlerini, mühendislerini, iktisatçılarını, çevrecilerini kaygımıza ortak olmaya ve göreve davet ediyoruz" dedi.

'BARAJ HİSTERİSİ'
Tarihçi-yazar İlber Ortaylı da, 24 Eylül 2006'da Milliyet Gazetesi'ndeki köşe yazısında Çoruh Nehri üzerinde yapılacak barajları konu aldı. Türkiye'nin "baraj" macerasını ele alan Ortaylı, yazısında "Asıl facia, Çoruh Vadisi'nin sular altında kalacak olmasıdır" diyerek devam ediyor: "Zamanlan ve medeniyetleri temsil eden bir sürü orijinal eser, nadir bitkri ve hayvan cinsleri yok olacak. Artık baraj yoluyla pahalı ve geçici elektrik elde etmek çılgınlığından vazgeçmeli. Bu baraj histerisinden kurtulmanın zamanı geldi. Artık güzellikleri gömmeyecek, çağdaş teknolojilerden yararlanalım."

Barajın yeri 5 kez değiştirildi

Daha önce yeri beş kez değiştirilen Yusufeli İlçesi'ni sahip olduğu tarihi, turistik ve doğal değerleriyle sular altına gömecek Yusufeli Baraj Projesi, çevrecilerin ve bölge insanının hukuki mücadelesi sonucunda Temmuz 2005 yılında Danıştay 10. Dairesi'nin kararıyla durdurulmuş ve barajla ilgili Bakanlar Kurulu Kararı iptal edilmişti. Bayburt'ta bulunan Mescit Dağlarından doğan Çoruh, Gürcistan'a bağlı Batum'dan Karadeniz'e dökülüyor. Toplam 431 kilometre uzunluğundaki Çoruh'un 410 kilometresi Türkiye'de akıyor. Çoruh, Türkiye'nin en hızlı akan nehri olmanın yanı sıra dünyada debisi en yüksek 2. nehir.

5 BARAJ PROJESİ
DOĞA DERNEGİ'nin yaptığı çalışmaya göre, doğal değeri yüksek alanlarda en büyük kayba neden olacak 5 baraj projesi şunlar;

llısu Barajı: Dicle üzerindeki llısu Projesi, yaklaşık 27 bin hektarlık bir alanı sular altında bırakacak ve dünyada sadece Eruh Dağları'nda yaşayan verbascum alobiferum isimli canlı türünü yok edecek.
Yusufeli ve Güllübağ Barajları: Çoruh üzerine yapılacak barajlarla 7 bin 735 hektar suya gömülecek.
Kayraktepe Barajı: Göksu üzerine yapılacak baraj, 13 bin 300 hektarlık alanı suya gömecek. 16 endemik bitkiyle birlikte toplam 33 canlı türü yok olacak.
Ermenek Barajı: Göksu üzerinde Ermenek Vadisi'nin 6 bin 500 hektarı sular altında kalacak ve 123 bitki ve hayvan türü yok olma riskiyle karşılaşacak.
Dipni Barajı: Güneydoğu Toros eşiğinin 4 bin 900 hektarı ve 32 bitki ve hayvan türü sular altında kalacak.

Yusufelililer Baraja Karşı


3 Ocak 2007 tarihli www.birgun.net 'te yayınlanan Hayati Akbaş imzalı haber:

Yusufelililer baraja karşı


Yusufeli İlçesini Güzelleştirme Yaşatma Ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği, Yusufeli halkı adına yaptığı çağrıda, "Başta Yusufeli Barajı ve H.E.S. olmak üzere Deri-ner Barajı ve Hes., Ihsu Barajı ve Hes.gibi projeler ürettiklerinin onlarca katı, devamlı artan borç yükü bırakmakta sadece temel atma ve büyük baraj yapma sevdalılarını tatmin ediyor" denildi.


Çağrıda, yapımda ısrar eden zihniyet eleştirilerek, "Çoruh Enerji Planı başta Yusufeli Barajı olmak üzere diğer barajlarla bölgeyi insandan boşaltarak, insanımızın geleceği sürekli artan borçla karartılıp, ülkemiz uluslararası ilişkilerde başkalarının arzusuna itaat eder duruma getirilmek isteniyor" denildi. Çağrıda şu görüşler yer aldı: "Havzanın toplam hidroelektrik potansiyelinden doğru, bölgeye uygun, bölgeyi ihya edici yöntemlerle 5-6 milyar dolarla elektrik enerjisi üretmek varken ülke borç içine itiliyor. Bölge insanlardan arındırılıyor. Yusufeli havzası için harcanması gereken toplam para baraj yapma sevdası yüzünden sadece Deriner Ba-rajı'na harcanıyor."

18 Şubat 2007 Pazar

Yusufeli Barajı'na Karşı Protesto Çiçekleri


4 Ocak 2007 tarihli http://www.birgun.net yayınlanan Anadolu Ajansı (AA) imzalı haber:

Yusufeli Barajı'na karşı protesto çiçekleri

yusufeli'ni Yaşatma ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği ile "http://www.m.com/" internet sitesi üyeleri, Yusufeli Barajı'nı protesto amacıyla Çoruh Nehri kıyısında bayramlaşarak, nehre çiçek attı.

Artvin'in Yusufeli ilçesinde Çoruh Nehri üzerinde yapılacak baraja karşı çıkan ve bugüne kadar çeşitli protesto eylemleri düzenleyen dernek ve site üyeleri, nehrin kollarını oluşturan Barhal ve İspir çaylarının birleştiği yerde bir araya gelerek bayramlaştı.

'BİRLEŞİMDE BİRLEŞELİM'
Yusufeli'ni Yaşatma ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği Başkanı Recep Akyürek, "Çoruh Nehri ile birleşimde birleşelim" sloganıyla toplandıklarını söyledi. Akyürek, "Birleşimdeki ilk toplantımızı Ramazan Bayramı'nda yaptık. Bu toplantıları geleneksel hale getirmeye çalışıyoruz" dedi. Barajın yapılmasının Yusufeli'ye, ülkeye, ulusal değerlere ihanet olduğunu öne süren Akyürek, "Yaptığımız bu iş sadece Yusufeli halkına değil Türkiye'ye yapılan bir hizmettir. Yusufeli Barajı Türkiye'yi zarara uğratıp, ekonomisini çıkmaza sokup, ciddi kayıplara sebep olacak. Bu sözleri 10 yıl sonra herkes söyleyecek" dedi.

"http://www.yusufelim.com/" internet sitesi üyesi Ayhan Kaleli ise Yusufeli Barajı'nın yapımına her zaman karşı olduklarını ifade etti.

Yapılan konuşmaların ardından dernek ve site üyeleri Çoruh Nehri'ne çiçek atarak, tulum eşliğinde halay çekti. AA

Yusufeli İnisiyatifi


14 Ocak 2007 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanan Hayati Akbaş imzalı haber:

YUSUFELİ İNİSİYATİFİ ETRAFINDA KENETLENDİLER: Baraj inşası 'göç edin' anlamına geliyor

Yusufeli halkının bölgeye yapılması planlanan baraj projesine karşı çıkmak için kurduğu Yusufeli İnisiyatifi, söz konusu barajın Çevrsesel Etki De-ğedrlendirmesi (ÇED) raporunu hazırlayan Encon Çevre Danışmanlık Ltd. Şirke-ti'ni protesto etmek amacıyla bir imza kampanyası başlattı.

Konuyla ilgili olarak önceki gün yapılan basın açıklamasında, yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi için Encon Çevre Danışmanlık LTD. Şirketi'nin hazırladığı ÇED raporunun üzüntüyle karşılandığı ifade edilerek, "Bizlerin, yerimizden, yurdumuzdan edilmesinde sizin hazırladığınız bu ÇED raporunun büyük bir payı olacağını elbette bizden daha iyi bilecek konumdasınız. Raporu, aklı hür, vicdanı hür mühendislerinize ve ortaklaşa çalıştığınız tarafsız akademisyenlere yaptırdığınıza inanmayı gönülden isterdik. Ne var ki en basit aklın bile görebileceği büyük hatalarla, bilerek ve isteyerek yapılmış yanlışlarla dolu olduğu apaçık ortadadır" ifadelerine yer verildi.

'NİYET BAŞTAN BELLİ'
Raporun girişinde yer alan, "Bu Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu, proje finansmanıyla ilgilenen uluslararası kredi kuruluşlarının gereksinimlerini karşılamak üzere hazırlanmıştır" ifadelerinin de eleştirildiği açıklamada, "Niyet ihtiyaca cevap vermek olunca herhalde eylem de bu doğrultuda gerçekleşecektir. Belki de tüm rapor boyunca en haklı ve en açık cümle maalesef budur" denildi. Projenin bölgedeki verimli tarım arazilerini sular altında bırakacağının hatırlatıldığı açıklamada, "Yarın aileler çocuklarıyla beraber ekecek bir gram toprak bulamayıp göç yolunu tuttuğunda acaba sizler çocuklarınıza hangi insani nasihatleri anlatıyor olacaksınız" sözlerine yer verildi.

Yolsuzluk, Barajda Maliyeti Katladı


31 Ocak 2007 tarihli Miliyet Gazetesi'nde Şükran Özçakmak imzalı haber:

Yolsuzluk, Barajda Maliyeti Katladı


Çoruh Nehri'ne kurulan Borçka ve Deriner barajlarının yolları projelere dahil edilmedi. Bu nedenle yüzde 100'e varan keşif artışı oldu. Projelerin bitişi gecikti, zarar büyüdü


Artvin'de Çoruh Nehri üzerindeki Borçka Barajı'nın inşaatı bir yıl önce tamamlandı ancak yol tamamlanmadığı için üretime geçilemedi. Bir yıllık zarar 62 milyon 340 bin dolar (90 milyon 393 bin YTL) oldu. Gerçek maliyeti gizlemek için yolun maliyetinin projeye dahil edilmediği ortaya çıktı. Ayrıca aynı nehir üzerindeki Deriner Barajı'nda da ilave yollar yüzde 94.99 keşif artışı getirdi. Keşif artışından kaynaklanan 750 milyon dolarlık kredi bir yıldır bulunamadı. Uzayan her günün devlete faturası 1 milyon dolar.


Çoruh Nehri üzerinde 1990'da 5 barajın yapımı Bakanlar Kurulu kararıyla kesinleştirildi. Ardından inşaat işi kredi bulma koşuluyla ihalesiz olarak bazı özel şirketlere verildi. Baraj suları altında kalan mevcut yolların yerine yapılacak yollar, Karayolları Genel Müdürlüğü sorumluluğundaymış gibi gösterilerek maliyetin dışında tutuldu. Ancak Karayolları, baraj kapsamında olduğu gerekçesiyle yolun yapımını üstlenmedi. İki bakanlık arasında yolu kimin yapacağını tartışması sürerken, Borçka Barajı'nın inşaatı tamamlandı. Yeni yol yapılmadığı için üretime geçilmedi.


Yüzde 95 keşif artışı


DSİ, zorunlu olarak keşif artışına gitti. İlk ihale bedeli 363 milyon 95 bin dolar olan baraj, 21.5 kilometrelik yol için yapılan keşif artışıyla toplam 546 milyon 902 bin dolara (793 milyon 008 bin 360 YTL) mal oldu. Yol önceden yapılsa ve enerji üretimine geçilseydi, devletin kasasına bir yılda 62 milyon 340 bin dolar girecekti. Bir yıl içerisinde yol viyadük ve tünellerle inşa edildi. Ancak aydınlatma ve asfaltlama bitmedi. Daha fazla zararı önlemek için baraj üzerindeki hidroelektrik santralı (HES) geçen hafta test üretimine geçti. Resmi açılış şubatta.Aynı nehir üzerindeki Deriner Barajı'nın 4 Kasım 1997'deki ilk keşif bedeli 711 milyon 431 bin dolardı. Yollar, Borçka'daki gibi maliyetin dışında tutulmuştu. İlave yollar Deriner'de yüzde 94.99 keşif artışı getirdi, maliyet 1 milyar 38 milyon dolar oldu. Ek keşif artışından kaynaklanan 750 milyon dolarlık kredi bir yıldır bulunamadı. Bu da 15 Aralık 2009'da tamamlanması planlanan barajın bitiş süresini bir yıl daha uzattı.Deriner'de sorun bu kadarla da kalmıyor. Zeytinlik köyünden itibaren Yusufeli'ne devam edecek olan 28 kilometrelik yeni yolun ihalesi henüz yapılamadı. Üstelik bu ihalenin bedeli baraj maliyetine dahil değil. İnşaat bitse de Deriner Barajı Borçka'daki gibi yolsuz kalabilir.



'Sorgulanmalı'


İTÜ İnşaat Fakültesi Hidrolik Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Avcı şöyle dedi:"Toplum olarak bu maliyeti hep beraber ödüyoruz. Oysa fizibilite hazırlanıp, yollar ne kadar, yeniden yerleşimler ne kadar, kamulaştırma ne kadar, barajın fiziksel gövde maliyeti ne kadar hesaplanıp DPT'ye sunulmalıydı. Müteahhitlere iş vermek ve bunu DPT'den de geçirmek için sınırlandırılmış, komik rakamlar belirlenmiş. DPT de kurumların hazırladığı rapora inanmış. Oysa geriye dönüp sorgulanması lazım."


Güler: Elektrikte vergiyi düşürebilirizEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, elektriğe zammın şart olmadığını, vergileri düşürebileceklerini söyledi. Güler bu arada, doğalgaz fiyatlarında nisanda indirime gidilebileceğini bildirdi. Bakan Güler, enerji konusunda NTV'nin sorularını yanıtlarken, elektriğe zam yapılıp yapılmayacağı sorusu üzerine, "Üç bakan tartıştık, iş karara kaldı. Zam yapmamız şart değil, vergileri de düşürebiliriz. Tek alternatif zam değil" dedi. Elektriğe dört yıldır zam yapmadıklarını, bunun enflasyonun düşmesine katkıda bulunduğunu belirten Güler, "Ekonominin gereği neyse onu yaparız. 2007 için hesap-kitap neyi gösteriyorsa onu yaparız. Bu cari açığı etkiler, sanayi politikasını, ihracatı, turizmi etkiler. Bu olayı bir bütün halinde incelememiz gerekiyor" dedi.Irak petrol şirketi SOMO'nun, bu ülkeye akaryakıt taşıyan ve sözleşmesi sona eren Türk şirketlerine, işin devamı için "Kuzey Irak'taki yerel yönetimleri" adres göstermesi üzerine, misilleme olarak bu ülkeye elektrik ihracının kesilmesinin istenmesi konusunda ise Güler, "Irak'a elektrik satışını durdurma niyetimiz yok" dedi.

17 Şubat 2007 Cumartesi

Toplantıya Davet

Ankara'da düzenlenecek olan
YUSUFELİ BARAJI

konulu toplantı
Ankara Yusufeli Kültür Turizm ve Dayanışma Derneği önderliğinde,
25 Şubat 2007 tarihinde Saat 13.00'de Kızılay-Bayındır Sokak'ta bulunan
Türk-İş Sendikası Genel Merkezi'nin toplantı salonunda yapılacaktır.

Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde bulunana Yusufeli ve Artvin dernekleri ile konuya duyarlı tüm hemşehrilerimize duyurulur.

YUSUFELİ KÜLTÜR TURİZM ve DAYANIŞMA DERNEĞİ
Yüksel Cad. No.36/8 Kızılay Ankara Tel: 0312 434 49 08

16 Şubat 2007 Cuma

Pervasızlık Barajları


Sevgi Ünal’ın, Ekim Dergisi, Yıl: 2006, Sayı: 64’de yayınlanan Pervasızlık Barajları başlıklı makalesi:

Pervasızlık Barajları

480 odası var. Bayrak göndere çekilmişse başkan içeride demek, yarıya kadar çekiliyse başkan ülkede ama sarayda değil, bayrak inikse başkan ülke dışında. Prag Devlet Sarayı halka açık bir saray. Devlet Başkanı ise kendisini halktan üstün tutmadığını, kapılarını her daim halkına açık tutarak gösteriyor. Hatta, herhangi bir vatandaşı boşu boşuna saray merdivenlerini çıkıp yorulmasın diye makamında olmadığı zamanları bile zarif bir uygulamayla halkına bildirebiliyor. Sırça köşkünde ulaşılmazı oynamıyor.

Pervasızlığın her şeyi ezip geçtiği ülkeler de var. Biliyoruz, çünkü onlardan birinde yaşıyoruz. Ama vereceğimiz ilk örnek bizden değil, bizim çok uzun yıllar etkimizde kalmış bir ülkeden olsun. Budapeşte'de Matyaş Kilisesi, şehrin Buda kısmındaki kale bölgesinde. Burası, Macaristan'ın Orta Asya'dan gelen yedi aşiret tarafından ilk kurulduğu yer. Kalenin yedi kulesi var aşiretleri temsil eden. Osmanlılar'ın hakimiyeti altındayken Büyük Camii olarak kullanılan Matyaş Kilisesi'nin duvarına yapışık olarak inşa edilmiş, hatta yapının bazı sütunlarını da içine hapseden cam yüzeyli modern bir bina var. Fütursuzca yapılmış bu bina, vaktiyle Mesut Yılmaz'ın yumruk yemesi ile de gündeme gelen Hilton Oteli. Pervasızca sırıtıyor kale bölgesinde.

Derdimiz Budapeşte'nin Hilton'u değil. Türkiye ile Macaristan'ı birbirine benzer kılan sayısız örnek var çünkü. Anlat anlat bitmez. Pervasızlığı bile biz öğretmiş olabiliriz onlara.

Toprakları çölden ibaret olan ülkeler çölü verimli arazilere dönüştürebildiler. Çölde yaşanabilecek modern şehirler kurabildiler. Savaşların ardından tamamı yerle bir edilen şehirler oldu. Yıkılmadan önce nasıldıysalar, aynısını tekrar inşa ettiler bu şehirlerin. Biz yapmayı değil yıkmayı, yeşertmeyi değil yakmayı olanca fütursuzluğuyla yaşıyoruz ülkemizde.

Barajlar yapılıyor. Barajlar yapılıp en verimli araziler sular altında bırakılıyor. Barajlar yapılıp insanlar köksüz, yersiz yurtsuz, kimliksiz ediliyor. Barajlar karabasan gibi çöküyor üzerimize.



Türkiye'nin en deli akan nehrinin sesini kesmek için yirmi tane baraj yapılmak isteniyor. Dağlar deliniyor. Dev köprüler dikilip, yollar bunların üzerinden geçiriliyor. Şehir, örümcek ağına dolanmış gibi sarılıyor baraj inşaatlarıyla. İldeki en verimli, bitki ve hayvan çeşitliliği açısından en zengin ilçe, Yusufeli, tamamen baraj gölünün suları altında bırakılmak isteniyor. Ülkedeki bütün nehirlerin suyu giderek azalmaktayken, su kapasitesini arttırmak için gerekli önlemlerin alınması için proje üretilmiyor da her nehrin üzerine onlarca baraj yapma gafletine düşülüyor.

Tamamı yekpare taştan yapılmış kalesiyle sahip olduğu diğer taşınmaz eserleri de hedef seçilen Hasankeyf, yok taşınacak, yok yeniden yapılacak denilerek "yok" sayılıyor. Hadi kentin taşınmazını taşıdınız diyelim, orada yaşayan halkın akıbeti ne olacak? Köklerinden, yaşam biçimlerinden, kimliklerini oluşturan bütün öğelerden uzaklaştırdıktan sonra kurumuş bir bitkiden başka neye benzeyecekler? Halfeti'de öyle olmadı mı? Bölgenin en verimli arazilerine sahip, endemik türlerin varlığını yüz yıllardır sürdürdüğü bir toprak parçasını sular altında bırakıp, insanlarını da dağın başındaki kupkuru, tek bir ot bile bitmeyecek kayalığın tepesine, kutu kutu betonarme binaların içine tıkmadınız mı? Pervasızlığın ayyuka çıktığını o zaman görmedik mi? Yeşilin bin bir tonunun içinde yaşamaya alışkın Halfeti halkı, iki odalı prefabrike binaların içine yerleştirilmişti. Binaların rengi ise dalga geçer gibi yeşile boyanmıştı. Yeşilin soluk, kirli, kasvetli bir tonuna. Hiç sorulmadı, kaç kişi köklerinden koparıldıktan sonra yaşama devam etti o binalarda? Kaç kişi cennet gibi bir araziden koparıldığı, evinden barkından, bağından bahçesinden edildiği için travmalar yaşayıp hayata küstü? Kaç kişi terk etti Karaotlak'ın susuz evlerini? Gölün altında inleyen Halfeti'nin sesiyle kaç kişinin içi yandı da attı kendini o sulara? Baraja kaç kişi hayır duaları etti de, kaç kişi âhıyla titretti baraj gövdesini?

Bir barajın kaç milyon dolara mâl olduğu bilinir de, bilinmez ardında kaç can yanmıştır. Göz ardı edilir, toprağa verdiği zararlar, havaya, suya, taşa, kuşa neler yaptığı, nasıl bir dönüşüme uğrattığı? Pervasızlık sınır tanımadan yok eder toprağı da insanı da.

"GAP bitti," deniyor. Gazeteler haber üstüne haber yapıyorlar. GAP, daha planlanan bütün barajlar tamamlanmadan tüketti işte ömrünü. İlk beş yılda verimlilik coşmuş, bölgeye faydası dokunduğu söylenmişti ama sonra iklimde ve toprakta oluşan bozulmalar tükenişe sürükledi GAP bölgesini. Şimdi feryat etmek neye yarar?

Artvin Muratlı Barajı, fütursuzluğun, plansız programsız yönetimin, pervasız projeleri bu ülkeye dayatmanın en güzel örneklerinden biri işte. Dört yüz altmış milyon dolara mâl olan, yap-işlet-devret modeliyle şu an bir şirket tarafından işletilen bu barajın ömrünün kırk yıl bile sürmeyeceği, zira en son devreye girmesi gereken bir barajken, yanlış siyasi kararlar yüzünden ilk önce devreye sokulduğu bilinirken baraj meselesine sıcak bakmak mümkün olabilir mi? Yapılan barajların verimli bir şekilde çalışmasının bile başarılamadığı bir düzende, marifetin baraj inşa etmek olmadığını anlamak lazım. İş alanı açıldığı, işsizliğe merhem olduğu gibi faydasız söylemler de tatmin edici olmuyor doğal olarak. Emek verenlere saygımız bâki ama, zarardan başka bir şey getirmeyen bu baraj projelerinin dikkatle incelenmesi ve bu fütursuzluğa bir son verilmesi de elzemdir.

Amaç enerji üretmek olsaydı hakikaten, amaç susuz kalan toprakları suya kavuşturmak olsaydı, amaç iş alanı açıp işsizliğe merhem sürmek olsaydı, amaç olumsuz bir durumu olumlu bir duruma dönüştürmek olsaydı, Türkiye'de bu kadar pervasızca baraj yapılmasına gerek kalmazdı. Amaç bunlar olsaydı eğer; Hasankeyf'in keyfine diyecek olmazdı. Halfeti, kayıp ülke Atlantis haline dönüşmezdi. Artvin, ağaç kurtlarının saldırısına uğramış gibi orasından burasından kemiriliyor olmazdı. GAP, ömrünün baharında yazgısına boyun eğip, kalan ömründe çile doldurmak zorunda kalmazdı. Zeugma, geçmiş uygarlıklardan bugüne köprü olma görevinden feragat etmek zorunda kalmazdı. İnsanlar yer yurt özlemiyle yanıp kavrulmaz, içleri kuru otla doldurulan korkuluklar misali sönük ve silik bakmazlardı yaşama.

Baraj yapma konusunda bu kadar pervasızlığa düşülmeseydi eğer.


Kaynak: http://www.anafilya.org/go.php?go=7d6a400180b66


31 Ocak 2007 Çarşamba

Hayalet Şehir

Simon Kuper'in aynı zamanda kitabının da başlığı olan çok güzel bir deyişi var: Futbol Asla Sadece Futbol Değildir!
Yani bize sadece 11 er adamın karşılıklı top koşturması gibi gelen futbolun, arkasında çok farklı dinamiklerin olduğunu, sıradan taraftarlar, fanatikler, holiganlar, şikeler, hesaplar, mafyalar, transferler, sloganlar, kentler, düşmanlıklar, showlar, simgeler velhasıl koca bir futbol endüstrisini çeviren devasa çarkları da hesaba katmamız gerektiğini anlatan müthiş bir deyiş.
Şimdi bu başlıktan bir benzetme yapacak olursak artık hepimiz biliyoruz ki BARAJ ASLA SADECE BARAJ DEĞİLDİR!: Göçeden insanlar, kaybolan çevre, değişen iklim, trajediler, para mafyaları, büyük inşaat grupları, konsorsiyumlar, hileler, ihaleler, siyaset ve uluslarası aktörler v.s. Şimdi burada meseleyi kazıdıkça, her geçen gün yeni bir boyutunu yakalıyoruz Yusufeli barajının. Şimdi ben kendi payıma bakıyorum da, on yıl önce bildiklerim bu on yıllık sürede öğrendiklerimin onda biri bile değilmiş; ama eminim daha büyük bir tablonun ise halen daha az bir kısmını görebiliyoruz. Fırsat buldukça, iki dilde sürekli yeni taramalar yapıyorum internette, bazılarını geçmişte paylaştım, bir kısmı kişisel arşivimde duruyor ve her yeni bilgiyle karşılaşınca bir öncekileri de ister istemez kurcalıyorum ve büyük tablo biraz daha netleşmeye başlıyor.
Evet bir süredir Çoruh vadisindeki madenler, uzun vadeli projeler, çıkar grupları ve bunların barajlar silsilesiyle özellikle de Yusufeli Barajıyla olan ilişkisini çözümlemeye çalışıyorum. Peşinen şunu söyleyeyim ki, barajlarla madenler arasındaki bağı, ilerde biraz daha net görmeye başlayacağız ki, bu da yeni bir tartışma düzlemi çıkaracak ortaya. Bundan önce bir kaç yazı okumuştum, bölgenin maden yapısıyla ilgili. Çalışmaların bir kısmını da Yusufelinde bizzat görme imkanım oldu, ama görünen tarafı, işin görünmeyen tarafının çok çok az bir kısmı. Meğer, uluslararası maden çevrelerinde bir zamandır Yusufeli vadisinin ismi de geçiyormuş ama biz nasıl olduysa es geçmişiz bu süreci. Geçen Ekim ayında yayınlanan İngilizce Loeb&Aron Co. Limited şirketinin bir bülteninde Yusufeli barajı ve madenlerle ilgili bir yazıya rastladım. Tamamını fırsat bulup çevirince gönderirim ama özetle, yazı bölgedeki madenlere, Cominco şirketine ve barajdan bu madenlerin etkilenme durumuna dikkat çekiyor. Yazının satır aralarında önemli bilgiler var:
Anlıyoruz ki uluslararası maden firmaları, barajcılarla bir şekilde temas kuruyor ve projenin istekleri doğrultusunda bir takım değişikliklere gitmesini sağlamaya çalışıyorlar. İşin ucunda müthiş bir ekonomik ve uzun vadeli rant sözkonusu olduğu için bu çıkar gruplarının hükümeti bir şekilde kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye zorlayacakları çok açık. Özetle öyle bir baraj sonrası Yusufeli planlanıyor ki "ne şiş yanacak ne kebap", sadece bölge boşaltılacak, bir süre sonra yeni ilçe yeri dağılacak ve koca vadide sadece takibini kimsenin pek yapamayacağı düzenlemelerle sondajlar çalışacak. Aşağıya ingilizce bilen arkadaşlar için linkini verdiğim yazıda ilginç bir örnek var arkadaşlar. İspanyanın kuzeyinde aynen bizim Yusufeli ölçeğinde tarım arazisi yıllar önce su altında bırakılıyor, ve ilçe yakındaki bir bölgeye taşınıyor. Fakat zaman içinde bir kaç yerli aile hariç herkes terkediyor, makalenin yazarı bizzat gidip gezdiği bu kasaba için HAYALET ŞEHİR tanımlaması yapıyor: insansız ve kesif bir melankoli kokan şehir!
Ne dersiniz, Üşüktepe-Öküzyatağı vesair adlarla taşınması planlanan coğrafyada kurulacak bir Yusufeli, hayalet şehrin ta kendisi olmayacak mı: insansız, tarımsız, yaşamsız bir küçük şehir, her an terkedilmesi beklenen hayalet şehir.. Korku filmi gibi belki, ama korkularımızın üzerine gitmekten başka çaremiz kalmadıysa, korkmadan ve henüz zaman varken bu kabusu bertaraf etmemiz gerekiyor.
Ve bir kere daha kalbimin en derinliklerinden gelen sesi size de söyleyeyim, evet bu baraj asla sadece basit bir baraj projesi değil ve bu baraj A-S-L-A G-E-R-Ç-E-K-L-E-Ş-M-E-Y-E-C-EK!

ENCON Şirketine Protesto Mesajı

ENCON Çevre Danışmanlık Ltd. Şti. Yöneticileri ve Çalışanlarının Dikkatine,
Yusufeli halkı olarak, Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi için hazırladığınız Çevresel Etki Degerlendirmesi (ÇED) raporunuzu, büyük bir üzüntü ve ibretle okumuş bulunuyoruz. Bizlerin, yerimizden yurdumuzdan edilmesinde sizin hazırladığınız bu ÇED raporunun büyük bir payı olacağını elbette bizden daha iyi bilecek konumdasınız. Raporu aklı hür, vicdanı hür mühendislerinize, ortaklaşa çalıştığınız tarafsız akademisyenlere yaptırdığınıza inanmayı gönülden isterdik; ne var ki en basit aklın bile görebileceği büyük hatalarla, bilerek ve isteyerek yapılmış yanlışlarla dolu olduğu apaçık ortadadır.
Daha raporun başlangıcında yer alan ve tüylerimizi diken diken eden cümlenizden mi başlasak: "Bu Çevresel Etki Degerlendirmesi (ÇED) raporu, proje finansmanıyla ilgilenen uluslararası kredi kuruluşlarının gereksinimlerini karşılamak üzere hazırlanmıştır" Niyet ihtiyaca cevap vermek olunca herhalde eylem de bu doğrultuda gerçekleşecektir. Belki de tüm rapor boyunca en haklı ve en açık cümle maalesef budur. Yaban hayattan, turizme, istihdamdan tarıma kadar acelelikle geçiştirdiğiniz satırlar, idam fermanımıza atılmış birer imza hükmünde, bunu da elbette biliyorsunuz.
Ama yanıldığınız bir nokta var; dünya artık bildiğiniz dünya değil; biz de bildiğiniz Yusufelililer değiliz. Okuma yazma oranının en yüksek olduğu yerlerin başında gelen memleketimizden çok şükür basiretli, cüzdanını vicdanına tercih etmeyen mühendislerimiz de var, teknik kılıfa bürünmüş metninizi okuyunca gayet anlayabilecek eğitimli insanlarımız da var.
Ciddiyetten son derece uzak, dalga geçer gibi yazdığınız rapordaki bir tespitinizi belirtmekle yetinelim; çünkü sizi size hatırlatmak değil amacımız. Yeniden yerleşim durumunda ekili arazilerimizi kaybedeceğimizi söylüyor hemen devamındaki cümlede ise "verilecek arazilere bağlı olarak" istihdam konusunda çok fazla etkilenmeyeceğimizi buyuruyorsunuz! Elimizdeki verimli arazileri su altında bırakacak projenin bize sunduğu yeni yerleşim alanına acaba çıkabildiniz mi; neresi olduğu konusunda isim hariç bir bilginiz var mı ki, bu kadar iddialı bir cümle kurabiliyorsunuz?
Elinizi vicdanınıza koymanızı açıkçası beklemiyoruz ama hiç değilse onbinlerce insanın hayatını geri dönmemecesine etkileyecek bir projeye, meşru zemin hazırlarken bu kadar mı duyarsız, bu kadar mı hakkaniyeten, adaletten ve tarafsızlıktan uzak olmak zorundasınız? Yarın, yeniden yerleşim planı hayata geçtiğinde aileler, çoluk çocuklarıyla beraber ekecek bir gram toprak bulamayıp göç yolunu tuttuğunda acaba sizler çocuklarınıza hangi insani nasihatleri, hangi yüzle anlatıyor olacaksınız?
Şirket olarak gururla yazdığınız dört maddelik KALİTE POLİTİKANIZ'ın üç maddesini dilerseniz yüksek sesle bir kere daha okuyunuz:
1-Güven, tarafsızlık ve gizlilik ilkeleri ile sunulan hizmetle, müşteri memnuniyeti ve gereksinimlerini en üst seviyede karşılamak,
2-Çevrenin korunması ve geliştirilmesi çalışmalarının verilen hizmetlerin entegre bir parçası olmasını sağlamak,
3-Türkiye’nin ekonomi, üretim kalitesi, kullanılan kaynaklar ve çevre yönünden sürdürülebilir kalkınmasına katkıda bulunmak.
Müşteri memnuniyetinin tarafsızlığınızı gölgelediği kanaatindeyiz. Çevrenin korunmasından yana değil çeşitli kılıflarla canlı türlerini önemsiz bulan, pek çoğunun ismini dahi anmayan tavrınızla acaba hangi "çevreler"i geliştirmiş oluyorsunuz? Sürdürülebilir kalkınmayı halihazırda devam etmekte olan sermayenin nemalanması ve palazlanması olarak okumuyorsanız şayet; bu metni bir kere daha okumanızı tavsiye ederiz.
Son olarak da, Ilısu Projesinin ÇED raporunun girişinde tamamen kendi çıkarlarınızı meşru kılmak için sözlerini alet ettiğiniz MEVLANA'nın insan sevgisinden nasiplenmenizi gönülden dilemek düşüyor bize. İnsan ve doğayı hiçe sayan, sipariş üzre hazırlandığı aleni olan ÇED raporunuzu şiddetle protesto ediyoruz; kelimenin tam manasıyla insan ve doğa sevgisini bir gün gerçekten edinebileceğinize inanarak...
YUSUFELİ İNİSİYATİFİ
Yusufelim.com

İsviçre Kredi Kurumuna Protesto Mesajı

Dear Sir/madam

We are the people of Yusufeli which will be demolished under a dam’s water.This dam will be constructed on the Coruh River in the Blacksea Region, Turkey. We have learned that ERG and Turkish government will make some meetings about determine of credit conditions about the dam.

We would like ERG to know what happens after the dam. Please read carefully.

30.000 people will LOSE their lands and have to immigrate.

Thousands of people will LOSE their works and jobs.

Hundreds of endemic species of mammals, birds, fish and plants will be LOST!!!!

Thousands of hectares of organic agricultural land will be LOST!!!!

One of the best rivers of the world for rafting and kayaking will be LOST!!!!

One of the most beautiful valley and canyon of the world will be LOST!!!!

Hundreds of historical buildings, ruins and structures will be LOST!!!!

And the most important thing, our memories will be LOST!!!!


WE DO NOT WANT TO IMMIGRATE

LOSE our lands
LOSE our works and jobs
LOSE our nature
LOSE our organic agricultural lands
LOSE our river
LOSE our valley and canyon
LOSE our history
LOSE our memory

WE WANT TO LIVE AND STAY in YUSUFELİ

Sayın Bay/Bayan
Bizler bir baraj altında yok olacak Yusufeli halkıyız. Bu baraç Türkiyenin Karadeniz Bölgesi’nde Çoruh Nehri üzerine kurulacaktır. ERG ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu baraj için verilecek kredi koşullarını belirlemek için toplanyılar yapacağını öğrendik.
Bizler bu baraj sonrasında olacakları bilmenizi istiyoruz.Dikkatlice okuyunuz.
30.000 civarında insan topraklarını kaybedecek ve göç etmek zorunda kalacak
Binlerce insan işini ve mesleğini kaybedecek
Yüzlerce endemik memeli, kuş, balık ve bitki türü kaybolacak
Binlerce hektar verimli organik tarım alanı kaybolacak
Kayaking ve Rafting için dünyanın en iyi nehirlerinden biri olan Çoruh Nehri yok olacak
Dünyanın en güzel kanyon ve vadilerinden biri yok olacak.
Yüzlerce tarihi bina, laıntı ve yapı yok olacak
Hepsinden önemlisi hatıralarımız yok olacak
BİZLER
  • Göç etmek
    İşimizi, ve mesleğimizi
    Topraklarımızı
    Doğamızı
    Organik tarım alanlarımızı
    Nehrimizi
    Vadimizi ve kanyonumuzu
    Tarihimiz
    Anılarımızı


KAYBETMEK İSTEMİYORUZ
BİZ YUSUFELİ’NDE YAŞAMAK VE KALMAK İSTİYORUZ

"Yusufeli Barajı AB Kriteri Oldu!"

Avrupa Parlementosunun aldığı karar metninden:
"24. Bir yüksek mahkeme yargıcının öldürülmesini siddetle kınamakta, açık tehditlere ragmen polis tarafından bu tür yargıçlara saglanan güvenligin yetersizliginden endise duymakta; Türk Hükümeti’ni bu duruma çözüm bulmaya davet etmektedir,
25. Türkiye’nin farklı illerinde meydana gelen bombalı saldırıları siddetle kınamakta; bu ve önceki saldırıların kurbanlarına taziyelerini sunmaktadır,
26. Türk Hükümeti’ne, Bergama’da altın madeni arama çalısmaları ve diger benzer maden arama projeleri, halen yapımı devam eden Yortanli baraji ve Hasankeyf (Ilısu baraj gölü altında kalacak), ile Allinoi ( Allini baraj gölü altında kalacak) gibi tarihi açıdan önem tasıyan yerlerin zarar görmesine yol açabilecek Ilısu barajı ile Munzur vadisi ve Artvin ilindeki Yusufeli’nde planlanan diger baraj projeleri gibi çevreye zarar vermesi muhtemel projelerde AB çevre standartlarını uygulama çagrısında bulunmaktadır

"Yusufeli, Baraj Suları Altında Kalmasın"



Bağımsız İletişim Ağı (bianet)te yayınlanan 18/01/2007 tarihli haber:




Çoruh havzası üzerinde yapılması planlanan barajlardan biri olan Yusufeli Barajı'yla 15 bin insan zorunlu göç tehdidiyle karşı karşıya. Yusufelililer yol açacağı telafisi imkansız hasar nedeniyle projeden vazgeçilmesini talep ediyorlar.



BİA Haber Merkezi 18/01/2007 Uğur BİRYOL ubiryol@yahoo.com BİA (Ankara) -




Santraller, taş ocakları, kaçak yapılaşma ve fabrikalar karşısında yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalan ekolojik bölgelere bir yenisi daha eklendi: Yusufeli. Zorunlu göç ise bir diğer sorun. Deriner barajlar projesi tamamlanırsa Yusufeli 14 köyüyle birlikte sulara gömülecek. 15 binden fazla insan göçecek Kaçkar Dağları'na güneyden çıkış noktasında yer alan, bereketli tarım topraklarına sahip Artvin'in Yusufeli ilçesinde vadi tabanına Akdeniz ikliminin hakim olması dolayısıyla narenciye, pirinç, incir, üzüm, zeytin gibi ürünler yetişiyor. Ancak Yusufeli başta olmak üzere Artvin'in birçok ilçesi dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından temeli atılan "Deriner" barajlar zincirinin tehdidi altında. Daha önce enerji yatırımının bölgeye istihdam yaratacağını düşünüp sesini çıkarmayan bölge halkı şimdi kitlesel göç sorunuyla karşı karşıya.


Konuyla ilgili olarak oluşturulan Yusufeli İnisiyatifi sözcülerinden Fatih Artvinli, "Çoruh havzası üzerinde yapılması planlanan 13-14 barajdan henüz ikisi, Borçka'daki Muratlı ve merkezdeki Deriner barajları tamamlandı. Yusufeli barajı ise muamma. 1973'te başlayan baraj hikayesi, 1997'de projenin değiştirilmesi ile tamamen farklı bir boyutta gelişiyor. Bu proje tamamlanırsa, Yusufeli 14 köyüyle birlikte sulara gömülecek" dedi. 15 binden fazla insanın zorunlu göç tehdidiyle karşılaşacağını hatırlatan Artvinli projeyi şöyle eleştirdi: "Onlarca endemik canlı türü, dünyanın en iyi rafting parkuru, tarihi birçok eserle birlikte bereketli bir tarım alanı yok olacak. Oysa ekonomik ömrü yaklaşık 40 yıl olan bu baraj bir borç yükü getirecek. Çünkü toplam üreteceği enerjinin piyasa fiyatının 20 katı fazlalığında bir parayla bu barajın tamamlanacağı öngörülüyor."


Mahkeme kararına rağmen çalışmalar devam ediyor Artvinli, Danıştay'a açtıkları davayı kazandıklarını ama temyizden dönen kararın bir alt kurulda beklediğini söyleyerek, "Bu süreçte yürütmeyi durdurma kararı verildiği halde yapımcı firma ilçeye yakın bölgede ilk kazmayı vurdu. Öte yandan Enerji Bakanlığı temyize giderken, elinde eksik bulunan Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunu yangından mal kaçırır gibi hazırlattı. Türkiyeli ve Fransalı şirketlerin oluşturduğu konsorsiyum bugünlerde İsviçre'deki kredi kuruluşundan onay alma peşinde. Bunu engellemeye çalışacağız" dedi.



Konuyla ilgili Yusufelililer İnternet üzerinden yaptıkları çağrıda "Başta Yusufeli Barajı ve Hidro Elektrik Santraller (HES) olmak üzere "Deriner Barajı ve HES", "Ilısu Barajı ve HES" gibi projeler ürettiklerinin onlarca katı, devamlı artan borç yükü bırakıp sadece temel atma ve büyük baraj yapma sevdalılarını tatmin ediyor" dediler. İnisiyatif havzanın toplam hidroelektrik potansiyelinden doğru, bölgeye uygun, yöntemlerle 5-6 milyar dolarla elektrik enerjisi üretmek varken ülkenin borç içine itilip, bölgenin insandan arındırıldığına dikkat çekti. "Cumhurbaşkanından yurttaşına kadar ülke geleceğini düşünmek sorumluluğu taşıyan herkesi, bu planı uygulamak ve bu baraj gibi barajları yapmak isteyenleri, çaba gösterenleri fikri, akli ve ahlaki yardıma çağırıyoruz."

"Yusufeli Barajı'nın Zararı, Yararından Çok"




Birgün gazetesinde 13.12.2006 tarihli haber:



Artvin'in Yusufeli ilçesine yapılacak baraj projesine karşı çıkan Yusufeli İlçesi'ni Güzelleştirme, Yaşatma, Kültür Varlıklarını Koruma Derneği üyeleri, barajın çevreye vereceği zararın getirişinden çok daha fazla olduğunu belirtti. Yetkilileri, "Zararın neresinden dönerseniz kardır" diyerek uyarak Yusufelililer, baraj projesi konusunda pek çok gerçeğin kamuoyundan saklandığını öne sürdü.


'GÖZ GÖRE GÖRE'


Yusufeli İlçesini Güzelleştirme, Yaşatma, Kültür Varlıklarını Koruma Derneği Başkanı avukat Recep Akyürek, baraj projesinin hayata geçirilmesi halinde göz göre göre zarar edileceğini söyleyerek kamuoyunun desteğini beklediklerini belirtti. Bölgede daha önce Deriner Barajı inşaatında yaşanan sıkıntıların Yusufeli'nde de yaşanacağını söyleyen Akyürek, "Bu projede daha yolun başındalar. İleride doğacak milyarlarca dolar zararın yükü yine insanımızın önüne konacaktır. Yılda 10 milyon dolarlık enerji üretilecek diye 4 milyar dolara yakın paranın harcanacağı bu projede neden ısrar ediliyor, anlamakta zorluk çekiyoruz" diye konuştu.


'KÖYLER KADERİNE TERK EDİLİYOR'


Akyürek, yapılan girişimlerden bir sonuç alınamaması karşısında son çare olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e hitaben bir mektup yazdıklarını ifade etti. Yusufeli İlçesi'ni Güzelleştirme, Yaşatma, Kültür Varlıklarını Koruma Derneği Başkanı Akyürek, projede usulsüzlüklerin yanı sıra, teknik eksiklikler de bulunduğunu belirterek, "Projede pek çok teknik aksaklık bulunuyor. Coğrafi yapısı itibariyle ulaşımını sadece vadi yataklarından sağlayan ve 30 bin nüfuslu ilçemiz, tarım arazileriyle, yerleşim yerleriyle adeta ülkeden koparılma aşamasına gelmiştir" açıklamasını yaptı. Baraj inşaatı ile birlikte bölgedeki 60 köyden sadece 3 tanesinin Erzurum ile ulaşımının kalacağını ve diğer 57 köyün ulaşım yollarının tamamen kesileceğini belirten Recep Akyürek, kamuoyunu Yusufeli'ne yapılacak baraj projesine karşı çıkmaya çağırdı.

Yusufeli Barajına Garanti Konusunda Sert Eleştiri

BERN, 18/01(BYE)--- Tirajı günde 268 bin olan Tages Anzeiger gazetesinin 18 Ocak 2007 tarihli sayısında, Annetta Bundi imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan Bern çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:
Hükümet, önümüzdeki günlerde İsviçre'nin Yusufeli Barajı'nın inşası için ihracat risk garantisi verip vermeyeceğine karar verecek. Eleştirmenler hükümetin bundan acilen vazgeçmesini istiyor. Hükümet, Türkiye'deki Ilısu Barajı'nın inşaatına ortak olan İsviçreli firmaları ihracat risk garantisi konusunda destekleme kararı alır almaz, başka hassas bir taleple karşı karşıya kaldı. Konu, inşası Türkiye'nin kuzeyinde planlanan Yusufeli Barajı. Alstom aynen ülkenin güneydoğusundaki onaylanmış olan projede olduğu gibi, garanti talebinde bulundu. Santral yapımında tecrübeli olan Alstom, Fransız firmalar Coyne ve Bellier ile birlikte bir Türk firmasının yönettiği konsorsiyuma dahil. Güvenilir kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Alstom'un talep ettiği garanti yaklaşık 100 milyon frank. Hükümetin bu talebi ne zaman ele alacağı konusunda kimse bir şey söylemiyor. Ancak, Fransız İhracat Risk Ajansı olumlu prensip kararı aldığı, İsviçre de diğer katılımcı ülkelerle kendi tutumu hakkında istişarede bulunduğu için, bu durum uzun sürmeyecek. Bakan Doris Leuthard'ın açıklamaları da buna işaret ediyor. Leuthard aralık ayında yaptığı açıklamada, görüşmelerin "son aşamada" olduğunu söyledi. Bunun dışında resmi bir açıklama yok. Konuyu eleştirenler İsviçre'yi yeni bir taahhüt altına girmekten vazgeçirmeye çalışıyor. Erklaerung von Bern'den Christine Eberlein, öfkesini "Yusufeli Projesi kesinlikle uluslararası standartların gereğine uymuyor" sözleriyle dile getiriyor. Bu örgüt, Fransız "Amis de la Terre" ile birlikte barajın inşaatına karşı çıkıyor. Bunlar, baskıyı artırmak için İsviçre İhracat Kredi Sigortası Denetim Kuruluna bu hafta bir mektup gönderdiler. Bu mektuba göre, projenin hala sakıncalı tarafları var. Türk İmar Bakanlığı bile yer değiştirecek olan yedi bin kişi için gösterilen bölgenin sarp ve kayalık olduğu için uygun olmadığına işaret etmiş. Yusufeli'nin yanı sıra iki köy tamamen, neredeyse bir düzine köy de kısmen sular altında kalacak. Eleştirmenlere göre başka projelerdeki tecrübeler göstermiştir ki, mağdurlara söz verilen krediler genellikle yerine ulaşmamıştır. Mektupta mağduriyet telafisinden hangi kurumun sorumlu olduğunun açık olmadığı belirtiliyor ve şöyle deniyor: "Gelir ve hayat şartlarını yeniden sağlıklı bir şekilde kurmak için alınan önlemler tamamen yetersiz." Mektupta şu iddialara da yer veriliyor: Baraj, komşu ülkelerle de sorunlara yol açabilir. Gerçi Gürcistan'a bilgi verilmiş, ancak söz konusu belgeler sakınca olmadığının ispatı olarak değerlendirilmemeli. Ciddi bir istişare yapılmadı. Türkiye'nin tavrı daha Ilısu Barajı'nın yapımında pürüzler çıkmasına neden olmuş, Irak o zamanlar İsviçre'yi resmen protesto etmişti. Hükümet bütün bu çekincelere rağmen, bu konuda da muhtemelen yeşil ışık yakacak ve Alstom'a koşula bağlı ihracat risk garantisi sağlayacak. Alstom yönetimi, Yusufeli Projesi'nin tüm katılımcılar tarafından profesyonelce yürütüldüğünü belirtiyor ve bu projenin Ilısu Projesi'nden daha olgun olduğunu, bu nedenle bir ret cevabının beklenmediğini vurguluyor. Önemli bir nokta: Yeni sızan haberlere göre hükümet 2002 yılında konsorsiyuma "destek mektubu" ile desteğini garanti etmiş.

Yusufeli ve Yusufeli Barajı

İnşaat Mühendisi Naci Özen'in Yusufeli Barajı ile ilgili değerlendirme yazısı:
YUSUFELİ VE YUSUFELİ BARAJI

Yusufeli ve Yusufeli Barajı ile ilgili kişisel değerlendirme ve fikri yardım çağrısı ;
Hiçbir siyasal dernek ve parti üyesi değilim. Bu değerlendirme ailemden aldığım terbiye, devletimin eğitim kurumlarından tahsil ettiğim bilgi ve eğitim, yaşadığım deneyimler ve yaradılışımın verdiği kişisel yapının güdüsüyle hazırlanmıştır.Hiçbir kişisel ve kurumsal öneriye muhatap olmadım.Bu bildiri dolayısıyla resmi, gayri resmi daire, kurum ve kuruluşların hakkımda vereceği ceza ve kararlara, boynuma asılacak her türlü yaftaya ve muhtaç olduğum şu andaki işimden uzaklaştırılmaya hazırım.

Bu bildirideki değerlendirme ve tahminler başta Ülkemin bildiğim büyük barajların kıdemli mühendislerinden; biyologlarından konuyla ilgili ulaşabildiğim profesörlerden, girişimcilerinden, işletmecilerden, hukukçularından bölgede görev yapan Turizm yetkilisi ile o bölgenin bulunmaz saygıdeğer toprakla uğraşan ve ticaret hayatını ayakta tutan insanlarından elde ettiğim bilgiler ve çalışma hayatımın verdiği deneyimler sonucunda tarafımdan yapılmıştır.Hiç kimseyi sorumluluk altında tutmaz.Benim bildiklerimin ve inandıklarımın özetidir.Yurttaşlık ve meslek onuru sorumluluğu taşıdığım için hazırladım.
Yusufeli Artvin İli coğrafyasının üçte birinin yönetildiği bir İlçedir.Çoruh nehrinin kolları tarafından bölünen beş ana bölge içinde yüze yakın çay ve dere vadilerinde yerleşik her biri en az bin yıllık, 61 köyün hemen hemen ortasında bir yerdedir.Tarihi boyunca 5 kere yer değiştirerek bir köyün mahallesi olan bugünkü yerine 1950’de gelmiş, nüfusu 1956’da 1400, 1970’lerde 4000 ve 1993 senesinde de 6000’e ulaşmış, o tarihten sonra Baraj tehdidinin ciddileşmesi üzerine bugün ancak 6300’e ulaşabilmiştir.Bu İlçe merkezinin nüfusu gündüz 10.000’e ulaşabilmektedir.Baraj tehdidi nüfusunun 20.000’e ulaşmasına mani olmuştur.
İlçe bir vadi ve yamaç köyleri idare merkezi olup kendine ait tarım ve sosyal kültüre sahiptir.Türkiye’de suçun en az işlendiği yerdir.Yıllarca misafir mahkum barındırmış olan hapishanesi 5 yıldan beri boştur.Geceleri sebze ve meyvenin caddede bırakıldığı, öğleyin dükkan kapılarının çekilmediği bu büyüklükteki tek İlçesidir.İlçe halkı Çoruh tipi tarım, gurbetçilik ve devletin hiçbir katkısı olmadan hızla gelişen turizmle geçinmektedir.Toprakları mineral yönünden son derece zengin, senede 9 kere yonca ve üç kere kültür bitkisi ürünü alınabilen Akdeniz dışında Akdeniz iklimine sahip tek bölgedir.İlçe hudutları içinde kültür bitkisi olarak limon, zeytin, pirinç, buğday, çavdar, kayısı, elma, armut,kiraz dahil her çeşit Anadolu meyvesi yetişir.Dağların da her tür yabani meyve bitkisi ve çok çeşitli yabani hayvan mevcuttur.Mayıs ayından Eylül ayı sonuna kadar taze kiraz yenebilmektedir.Vadiler tabii bir sera olup Çoruh Vadisi yamaçlarında suyun gidebildiği her taşın üstü her bayır Yusufeli’li için tarım alanıdır. Organik tarımla bir dönümden 20 tonun çok üstünde domates veya 8-10 ton fasulye alınabilmektedir.
Bölge pirinçle buğdayın aynı tarladan aynı yılda alındığı tek yer olup kendine ait Yusufeli zeytini, Yusufeli pirinci ve Yusufeli üzümü ve diğer kültürel bitkilerle bölge insanı tarım hayatını sürdürür.
İl turizm yetkilisinin çok kısıtlanmış tahminine göre önümüzdeki 10 yıl içinde Yusufeli bölgesine ve inanılmaz güzellikteki Kaçkarlara gelecek turist sayısı 40.000 olan bugünkü rakamlardan en az 500.000’e ulaşacaktır.Çünkü alternatif turizmin iki ayrı kolu dağ yürüyüşü (trekking) ve Salcılık (rafting) yalnız Yusufeli’nde yapılabilmektedir.Ayrıca bölge tarihi eser zenginidir.Dini turizm hareketleri de hızla çoğalmaya başlamıştır.
Danıştay 10.Daire tarafından 01.07.2005 tarihinde iptal edilen 50 yıl önceki parametre hiyerarşisine dayanarak 1982’de çevreyi tanımayan kişiler ve kurumlar tarafından planlaması yapılan Yusufeli Barajı 17 köyü tamamen veya kısmen etkilemekte, kıymetli tarım alanlarının tümünü ve ekilebilir alanların da çok büyük kısmını yutmaktadır.Bu bölgeyi 5 parçaya bölmekte ayrıca bölgenin kendi içinde ve dışındaki irtibatlarını yok etmektedir.
Bu baraj ayrıca teknik problemlere gebedir.Ülkemiz jeomorfolojik açıdan karışık bir yapıdadır.Bu barajın yapılmak istendiği vadi jeolojik sürprizlerle doludur.Baraj 270m. yükseklikte kil çekirdekli kaya dolgu tipinde olup bu yükseklikte Türkiye’de bu tip baraj yapılmamıştır.Türkiye’nin zamanında biten bildiğim tek büyük kaya dolgu barajı 170m. yükseklikteki Atatürk barajıdır.Gövde dolgusu 7 sene sürmüştür.Sonunda beklenen oturma 6m.olmuştur.Yusufeli baraj gövdesinin aynı tempoda doldurulması halinde gövde inşası, sürprizler olmazsa, 11 sene sürecek ve beklenecek oturma 9m. olacaktır.Gövde dolgusunun 13 sene sürmesi halinde beklenen oturma denenmiş boyuta gelecektir.Derivasyon Tünelleri , temel kazısı, enjeksiyon perde çalışmaları en az 2,5-3 sene sürecektir.Yani bu barajın elektrik üretmesi için geçmiş en iyi uygulamaya göre 15 sene beklemek gerekecektir.Bunun 20 seneyi bulması beklenebilir haldir.Ayrıca sağlıklı çekirdek kili çevrede yoktur.
Yapımı devam etmekte olan Deriner barajının çevreye, Artvin ve Erzurum ekonomilerine verdiği zararı hesaplamak benim alanım değil, ancak 400.000 nüfuslu Erzurum şehrinin Yusufeli Çoruh vadileri ürünleri sayesinde sebze ve meyveyi hem lezzetli hem de yarı fiyatından daha ucuza yediğini herkes öğrenebilir.Artık ucuz meyve sebzeyi Erzurumlu unutacaktır.Ayrıca Erzurum’un Karadeniz’e en güvenli çıkış yolu bu vadidir.15-20 sene sürecek bu inşaat döneminde Erzurum ekonomisinin ne kadar zarar göreceğini uzmanları hesaplayabilir.Yusufeli insanına vereceği sosyal, kültürel ve ekonomik zararı hesaplayamam.
Şimdi bu barajın milli ekonomiye ve sosyal hayata getireceği kayıplar ve mali yükleri hesaplamaya çalışalım.Bu barajın Ülkemize kaybettirdikleri :
A-Çevre, sosyal ve kültürel kayıplar :
1-Dünyada ve Ülkemizde benzerleri çok kıt bulunan Çoruh Kültürünün sosyal ve fiziksel varlıklarının tümü yok olacaktır.
2-Bu barajla 28.000 olan Yusufeli ile nüfusunun pek muhtemel 20.000’i bölgeyi terk edecektir.
3-Çevre ve yaban hayatın vadilere muhtaç bölümü yok olacak iklim menfi yönde değişecekse Çoruh Vadisinin doğal sera vasfı yok olacaktır.
Bu 3 hususun Ülkeden götüreceklerinin neler olacağını uzmanları hesaplamalıdır.

B-Milli ekonomik kayıplar : (Kişisel tahminlerimdir)
Milyar USD
1-Artvin-Erzurum halkının ve ekonomisinin kayıpları 0, 500-
2-Bölgeyi yaşatan ve çok hızlı gelişen turizmin kaybı (15 yılda) 1,350-
3-Mevcut ve ekilebilir tarım alanlarını ve ticari hayatın kaybı 2,000-
4-Bölge insanının üretemezlik kaybı (boşta gezmenin götürdükleri) 0,100-

C-Barajın yapımının Ülkeye getireceği mali yükler : En az (milyar USD) Muhtemelen

1-Baraj ve santralin inşası için 2 2,5
2-Yusufeli’nin kamulaştırma giderleri 1 1,5
3-Yeni Yusufeli’nin inşası 0,5 0,5
4-Yutulan 120km yolun A.B standartlarında inşası 1,2 1,5
5-Yutulan enerji nakil hatlarının yeniden inşası 0,3 0,3
Toplam………………………………………...............……………..5,0 6,3
Yapım müddetince (en az 15 yıl) yapılan harcamaların faizi 5,0 7,0
(Türkiye’mizin 345 milyar USD borca, senede 36,6 milyar USD faiz ödediğini biliyoruz.)
İşin bitiminde toplam parasal yük 10,0 13,3
Bu santralin gücü 540 MW senelik üretimin 1,75 GWh’dir.Yapımı halinde;
1-KW kurulu güç başına harcama :
En az ( 10 milyar USD/540 MW ) = 18.500 USD
Muhtemelen ( 13 milyar USD/540 MW ) = 24.000 USD
2-Senelik 1 KWh üretim için yatırım maliyeti :
En az (10 milyar USD/1,75 GWh ) = 5,7 USD
Muhtemelen (13 milyar USD/1,75 GWh)= 7,4 USD olacaktır.
Bu tesisin senelik ürettiği elektrik enerjisi 1,75 GWh’tir.1 KWh elektrik enerjisi fiyatını 7 cent kabul edersek yıllık getirisi 122,5 milyon USD olacaktır.

Ve bu tesis her sene 10 milyar USD’nin yıllık faizini (takriben 1 milyar USD) karşıladıktan sonra kendisini amorti edecektir.Edebilirse eğer!
Yatırımın yıllık faizi 1 milyar USD , üretim 122,5 milyon USD !
Öte yandan özel sektör Doğu Karadeniz bölgesinde elektrik enerjisi üretmek üzere yamaç santralleri kuruyor.İki örnek veriyorum;

1-Giresun’un Doğusundaki bir derede yamaç santralı :

Yatırım bedeli faiz dahil :31 milyon USD
Kurulu güç: 34 MW
Yıllık üreteceği enerji : 80 MWh

Yani :
Yıllık üretim için yatırım 1 KWh: : 31 milyon USD/80MWh = 0,39 USD
1 KW kurulu güç için yatırım : 31 milyon USD/34 MW = 912 USD
2-Artvin’de :
Yatırım bedeli faiz dahil 13,5 milyon USD
Kurulu güç 9 MW
Yıllık üretim 50 MWH
Yani :
Yıllık 1 KWh üretim için yatırım : 13,5 milyon USD/50MWH = 0,27 USD
1 KW kurulu güç için yatırım : 13,5 milyon USD/9 MW = 1500 USD
Bu santrallere göre Yusufeli barajı en iyimser hesaba göre en az (5,7/0,39)=15 misli pahalı bir yatırımdır.

Bu iki santralde diğer kayıplar yok denecek kadar az, insanların göçü yok, çevre kaybı yok, üretim en geç 3 sene içinde sağlanıyor.Yusufeli barajının ve santralinin üreteceği enerjiyi üretmek için o coğrafyada yapılacak yatırımın bedeli en çok kurulu güç başına hesabı ile en pahalısı 1500x540=810 milyon USD yıllık 1 KW enerji için 1.750.000x0,39=690 milyon USD ‘yi geçmemesi gerekir.Kaldı ki Yusufeli Barajının ürettiği enerji bedeli borcunun faizinin ancak 1/7’sini karşılayabildiğinden o barajın yapılması, devamlı artan borç batağına girmek demektir.Yerinden yurdundan edilen binlerce insan, Ülkenin gelir kaybı kültürel kayıp tarihi eserlerin kaybı, çevre kaybı komşu il merkezlerinin ekonomik kayıplar hesaplanamayan büyük kayıplardır.
Bu barajın Mansaptaki barajlara katkısı konuşulacak kadar olmayacaktır.Kaldı ki düzensiz akış yapan kolların menbalarında yapılacak barajlar hem küçük (çevreye daha az zararlı) hem taşkın koruma görevi görecekler, aynı zamanda akış düzenlemesi yapacaklardır.Hem de erozyon toprakları (rusubat) daha yakın zamanda tarıma açılabilecek yerlerde tutulacak,Çoruh vadisinin çok kıymetli bölümü de taşkından korunacak mansaba doğru yapılacak su yapılarının inşası kolaylaşacaktır.
Bu barajın “sınır aşan sular” la ilgili gelecekte doğacak sorunu önleme veya sorun yaratma hususunda hiçbir katkısı yoktur.Komşu Ülkenin Çoruh Nehri’nin sularına ihtiyacı yoktur.Çoruh Nehri’nin getirdiği toprağı ister.Suyun akmaması, komşu Ülkenin kıymetli tarım alanlarını arttıracaktır.Ayrıca komşu Ülke tatlı su zengini olup, tatlı su işgallerinden kurtulmanın yollarını aramaktadır.Bunu anlamak için komşu Ülkenin coğrafyasına bakmak yeterlidir.
Günümüzde büyük barajlar artık yapılmıyor.Suyun akışının düzenlenmesi için daha medeni, daha ekonomik, daha üretken çevreyi geliştiren imkanlar vardır.Bir barajın yapılma süresinde bu imkanlar çok daha düşük maliyetlerle kullanılabilir.Bu havzada baraj yapma zarureti varsa feyezanı çok olan kolların manbalarındaki barajlar öncelikle düşünülmelidir.

Elektrik enerjisi üretmek için artık baraj yapma ihtiyacı doğuran parametreler ortadan kalkmıştır.Çünkü enterkonekte hatlar sayesinde sınırlı bölge için üretim zarureti yoktur.Üretilen her büyüklükteki mevsimsel enerji her yere her ülkeye taşınabiliyor.Ayrıca daha büyük kurulu güçlü santral yapmak baraj yapmaktan çok daha düşük maliyetlidir.

Büyük barajların moda olmaya başladığı dönemlerde Ülkenin nüfusu 10 milyon civarındaydı.Bugün 80 milyona yaklaşıyor.Yani insanın kaçınılmaz muhtaç olduğu tarım alanlarına ihtiyacı en az 8 misli artmıştır.Yani suyu Ülkenin yararına kullanmayı görev edinenler değişen parametreleri en azından 50 yıllık gelecek içinde tahmin etmeleri gerekir.100 sene önceki parametrelere göre plan yapanlar Ülkelerine hizmet edemediklerini anlamalıdır.

Barajların güvenliğinin sorgulandığı dünyamızda jeolojik yapısı her zaman sürprizlerle dik yamaçlarla dolu bir vadide 270 metre yükseklikte kil çekirdekli kaya dolgu baraj yapmaya kalkanlar bundan seneler önce İtalya’da yaşanan baraj faciasını hatırlamalıdır.Kaldı ki bu barajın mansabında aynı tehlikeden bir kıyametin tetikleyicisi olabilecek başka barajın varlığı da unutulmamalıdır.
Kilit baraj kavramı “baraj yapma hummasına” yakalanmış insanların fikir jimnastiğinin frenidir.Eğer bir baraj kendinden sonraki barajların kilidi ise ve bu kavramı millete sunanlar neden menbadaki barajlardan başlamıyorlar?”Kilit baraj” kavramı düzenli akışın temini için kullanılıyorsa düzensiz akışı yaratan sebepleri ortadan kaldırmanın hem daha ucuz hem daha kısa zamanda hem de çevreyi, havzayı zenginleştiren yöntemleri niçin düşünmüyorlar?

Özet olarak; elektrik üretmek için “baraj yapma tutkusuna esir olanlar kendilerini sorgulamalıdırlar, baraj yapmayı akıllarından geçirenler bu Ülkenin borç batağında olduğunu keyfiliğe, gösterişe harcanacak bir kuruşunun olmadığını ve Çoruh nehrinin enerjisinin elektriğe dönüşmesi için baraj yapmak mecburiyetinin olmadığını unutmamalıdırlar.

Çözüm; düşünme ataletinden kurtulup, örneklerde olduğu gibi orta ve yukarı Çoruh enerji havzasını yeniden değişen parametreler hiyerarşisine dayalı olarak mümkünse barajsız, feyezanı çok olan kolların üzerinde öncelikle küçük barajlar ile yeniden planlanması.Bu şekilde bir tek dev bir santral yerine havzaya dağılmış, ekilebilir alanları da sulanabilir hale getiren küçük ve orta büyüklükte yamaç santrallarının yapılması halinde hem yatırım maliyetleri çok düşecek, kamulaştırmalar yok denecek seviyeye inecek yeni kıymetli sulanabilir, Çoruh tipi tarım alanları oluşacak bölgede turizmden kaynaklanan hareket güçlenecek bölgenin özel kültürü korunacak daha önemlisi bölge insanı henüz anlayamadığı turist tercihlerinin farkına varıp yurdunda kalacak veya yurduna dönecektir.Böylelikle kamunun yatırımları da bölge insanının kahredicisi değil ihya edicisi olacaktır.Ülke de daha kısa zamanda muhtaç olduğu elektrik enerjisine kavuşacaktır.

Devlete saygısı ile seçkinlik kazanmış olan Yusufeli’li şu sorunun cevabını ilgililerden beklemektedir.Muratlı’yı Borçka’yı Artvin’in aşağı mahallelerini İspir’i kurtaran devlet yöneticisi Yusufeli’ni neden boğuyor?Hem de bedelini yedi ceddine ödetiyor.

Yusufeli’li Ülkenin neresine giderse gitsin kaç para alırsa alsın, bu barajın Ülkeye yükleyeceği borçtan torunlarını bile kurtaramayacaktır.

Bu Ülkenin kıt kaynaklarıyla bilim, tahsil etmiş bilim adamı ve meslek unvanı taşıma onuruna sahip olan ve bu unvanın yükünü yine bu ülkenin fakir insanına taşıtan her kademede ve her unvandaki bilim adamını, mühendisi, planlamacıyı, çevreciyi, hukukçuyu Ülkeme yapılan bu akıl almaz kötülükten kurtarmak için bu yatırıma karar verenlere ve icra edeceklere fikri yardıma çağırıyorum.

Yarın çocuklarımıza torunlarımıza ve daha sonrakilere bakacak yüzümüzün kalmasını istiyorum.

Çağırıma ilgi duyanlara selamlarımı, sorumluluk duyanlara saygılarımı sunuyorum.

Adres : Nispetiye cd.Özden sok.
Poyraz apt. No : 14
Rumeli Hisarüstü/İstanbul
Gsm : (0537) 201 66 89
İnşaat Mühendisi
(İ.T.Ü.T.O.-1967)
Dip. no : 2217 O. no: 5680